7 Haziran genel seçimiyle ilgili iki ana sorunun cevabını hep birlikte araştırıyoruz. Bu soruların cevapları aslında giderek daha fazla birbirine bağlanıyor.
Ak Parti, Anayasa’yı tek başına değiştirecek, başkanlık sistemine geçişi sağlayacak Meclis çoğunluğuna ulaşabilecek mi?
HDP yüzde 10 seçim barajını aşabilecek mi?
HDP’nin seçim barajını aşamaması durumunda, elde etme ihtimali olan 60-70 milletvekilinin hemen hemen tümünün Ak Parti’nin olacağını net olarak biliyoruz.
Buna karşılık HDP’nin yüzde 10’a ulaşması durumunda, CHP’nin oy oranı yüzde 20 dolayına inse de, MHP’nin oy oranı yüzde 15’in altına inse de Ak Parti’nin 367 milletvekiline ulaşması çok zor görünüyor.
Ak Parti’nin Anayasa değiştirme çoğunluğuna ulaşıp ulaşamayacağı sorusunun cevabını da diğer sorunun cevabı verecektir.
Bunun siyasi tercihlere etkisi de daha açık olarak ortaya çıkmaktadır.
“Ak Parti’ye karşı oyları CHP’de birleştirelim” görüşü, hem yerel seçimde hem de cumhurbaşkanı seçiminde çökmüştür. CHP’nin de oyların kendisinde birleşmesini sağlama konusunda ışık vermemeye devam etmektedir.
“Ak Parti’nin sınırlanması eşittir HDP’nin barajı aşması” denkleminin kuvvet kazanmasıyla HDP’ye ilgi de değişmektedir.
Kürt meselesindeki ulusalcı refleksleri devam eden çevrelerde bile CHP’ye oy verme çağrısı yapılamamakta, HDP’ye oy verme çağrısı da yapılamadığı için yaygın bir kararsızlık hali görülmektedir.
HDP seçimin kilit partisi olurken, barış sürecine sahip çıkmasıyla ilgili olarak dikkatlerin üzerine fazlasıyla yoğunlaşmış olması da doğaldır.
Seçim başarısının barış sürecindeki ilerlemeyle çok yakından ilişkisi de HDP’nin kilit durumunu kuvvetlendirmektedir.
HDP barajı aşar ve Ak Parti, medeni bir anayasa için HDP ile baş başa kalırsa ülkenin bütün siyasi denklemleri değişecek ve HDP asıl o zaman “Türkiye partisi” ve demokrat Türkiye’nin kurucu ortağı rolüne aday olabilecektir.
Bunları düşünmek için henüz erken diyenler olabilir, ama bunları düşünmek 7 Haziran sonrası Türkiye’yi düşünmektir ve bunun için de sadece üç ay kalmıştır.