Haberin Devamı
Her yıl en az iki kez Ankara’da aynı ızdırap yaşanıyor. ABD kongresinde her yıl 24 Nisan yaklaşırken aynı ızdırap diriliyor.
Avrupa’daki Ermeni soykırımını Yahudi soykırımı ile özdeş hale getiren “inkârı cezalandıran kanun” girişimleri de Ankara’da kim olursa olsun, canını fena halde çıkarıyor.
Fransız siyasiler, Türkiye ile bir sorunları olduğunda Ermeni soykırımı meselesini ortaya getirmeye fazlasıyla alışmıştır. Bunun Ankara’nın canını çok yaktığını bildikleri için de sonuç alabilmektedirler.
24 Nisan 1915’te İstanbul’da önde gelen Ermeni tebaanın toplanmasıyla başlayan operasyonun devamındaki büyük acıların adının soykırım olup olmaması şu anda birinci sorun değildir.
İttihat ve Terakki’nin başlattığı, daha sonra farklı boyutlarda devam eden “Türkleştirme” politikasının en acılı açılışını ve sonuçlarını da Türk halkı çok geç öğrendi.
“Türkleştirme” ile birlikte “Sünnileştirme” tarihinin kara sayfalarını Türk toplumu henüz öğreniyor. Ama, Dersim’de “özür” kapısını açarak önemli bir manevi eşik atlayan Ankara, konu Ermeni meselesi olduğu zaman klasik devlet politikasıyla en küçük bir mesafe bile alamıyor.
Hrant Dink cinayetine kadar, Zirve Yayınevi katliamına kadar gelen bir “devlet” politikasının, yüzyıllar önce Müslüman olmuş azınlıklardan hâlâ korkan bir yapının Ermeni meselesiyle yüzleşmesi belli ki Dersim’le yüzleşmeden daha zor olacaktır.
Zorluğu artıran bir unsur da kuşkusuz, Fransız siyasilerin bu meseleyi bazen iç politikaya yönelik bazen de Türkiye’ye yönelik bir siyasi araç olarak kullanmalarıdır. Ne var ki Ankara bu konuda en muhafazakâr hatta durmaya devam ettikçe, mesele bir “siyasi koz” olarak daha da etkili olmaktadır.
Başbakan Erdoğan’ın Sarkozy’ye gönderdiği mektupta yer alan “Türk devleti ve Türk toplumu hedef alınıyor” ifadesi hâlen Dersim konusunun açılmasını bile “Türk devletine, Türk halkına düşmanlık” olarak gören, göstermeye çalışan devletçi ruha ait refleksin tekrarından başka bir şey değildir.
Ankara bu ızdırabı yaşamaya devam edecektir, ızdırabı Türk toplumuna yayma çabasına da devam edecektir. Ama dünyanın vicdanının bu meseledeki kanaati açıktır, Ankara ile Paris arasındaki itiş kakışlar da o kanaati değiştirmeyecektir.