Haberin Devamı
Türkiye’nin sol, sosyalist, komünist parti geleneği cumhuriyet öncesine gider. Osmanlı’nın son döneminde de Marksist düşüncelerden esinlenmiş sol partiler ortaya çıkmıştı. Türkiye Komünist Partisi cumhuriyetten eskidir. 1946-1950 arasındaki kısa “serbestlik” döneminde de komünist partiye dayanan veya farklı sosyalist anlayışlardan etkilenen sol partiler ortaya çıkmış, bunlar da çok partili düzene geçme ama demokrasiye geçememe ortamında kapatılmış, yöneticileri, üyeleri hep ağır baskılara uğramıştı.
Siyasi hayatta en etkili sosyalist parti, 1960 sonrası özgürlük dalgasıyla birlikte sendikal harekete dayanan Türkiye İşçi Partisi (TİP) olmuştur.
Türkiye’de sol siyasetin köklerinin epey eskiye dayandığını hatırlatmak için böyle bir tarih özeti yaptık. TİP’ten ve 1968 gençlik hareketlerinden sonra sosyalist sol farklı renkleri ve boyutlarıyla, “fraksiyonları” ve iç savaşlarıyla hep siyasi hayatta var oldu.
12 Eylül 1980 darbesinin ardından, Özal’ın Türk Ceza Kanunu’nun 141-142’nci maddelerini kaldırmasıyla tekrar yasal sosyalist, komünist partiler ortaya çıktı, ancak doğrusunu söyleyelim, geçen yaklaşık 30 yıl içinde sol, siyasi hayatta etkili bir konuma sahip olmadı.
Solda ortaya çıkan fikri boşluk, zaten oldukça eskiye dayanan, 60’lı yıllarda “askeri darbeye destek olmak, Kemalistleri sola çekerek iktidara ortak olmak“ şeklindeki pragmatik politikalarla daha da büyüdü.
Bu fikri boşluk içinde en kaba milliyetçi-devletçi refleksler bile kendilerini “sol” gibi sunabilmiş, buna kendilerini de belli bir kesimi de inandırabilmiştir. Hâlâ da inandırmaktadır. Çünkü devletçi-milliyetçi ruh, 90’larda Refah Partisi’nin yükselişi, 2000’den itibaren de AKP’nin kuruluşu ve iktidarının yarattığı tedirginlikler üzerine kurduğu tepki politikalarını yine sol muhalefet gibi sunarak zihni karmaşadan kendine dayanak sağlamıştır.
Kendilerini sol olarak niteleyen siyasi partilerin çoğu, şu anda “AKP karşıtlığı”nı aşamayan platformlarda siyaset yapmaya çalışmakta, bu konumlanmanın doğal sonucu olarak birkaç kelime ve kavram farkıyla milliyetçi-devletçi-laikçi bir platformda CHP ve İP çevresinde sıkışmaktan kurtulamamaktadır.
Yeni kurulan partinin adı “Yeşil ve Sol Gelecek Partisi“dir. Bu partinin hazırlıkları sırasında ve kuruluşuyla birlikte yapılan ilk açıklamalar, kurucularının zaten bu tespitten hareket ettiklerini gösteriyor.
Milliyetçi, devletçi, laikçi gibi kavramların sol düşüncede yerlerinin olmadığını anlatmak kolay olmayacaktır.
Sosyalizmin, Sovyetler Birliği deneyinden ibaret olmayan bir “dünya tasavvuru“ olduğunu anlatmak da kolay değildir.
Yeni sol parti, gerçek bir sol parti olarak gelişmeyi umut ettiği ve bugünkü ağır engellere rağmen bunda ısrarcı olduğu sürece, Türk toplumunun geleceğine ilişkin demokratik ve insani politikalar üretebildiği sürece Türk siyasetinde bir yer sahibi olabilir.
Bunda başarılı olursa da bugün her alanda yaşanan “yanlış bölünme-kutuplaşma“nın giderilmesine en büyük katkıyı sağlamış olur.