Yargının çöküşü

Haberin Devamı

Bu hiç değişmedi, her zaman aynıydı: Yargıdan beğendiği bir karar çıkmışsa herkes, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını anlatır; beğenmediği bir sonuçla karşılaşan da yargının bazen siyasi bazen başka güçlerin etkisi altında karar aldığını söyler durur.

Bugün yine alabildiğine yargıyı ve mevcut hukuk sistemini tartışıyoruz. Ama artık dillere pelesenk olmuş, kimsenin inanmadığı efsane giderek daha az söyleniyor.

Bağımsız ve tarafsız bir yargının hiçbir zaman olmadığını görmek çok daha kolay. Gerçi kimileri hâlen “bağımsız ve tarafsız” yargının son dönemde zedelendiği kanaatinde ısrar ediyor, yargının çöküşünün son birkaç yılda gerçekleştiğine inanmak ve başkalarını inandırmak da istiyor...

Tek parti döneminde “bağımsız ve tarafsız” bir yargı yoktu. Devletin organı gibi çalışan, devlet politikalarının uygulayıcısı bir yargı vardı.

27 Mayıs darbesinin ardından yaşanan hukuk rezaletlerinin altında dönemin en önemli yargı mensuplarının imzası vardır. 12 Mart 1971’de de 12 Eylül 1980’de de 28 Şubat döneminde de bağımsız ve tarafsız yargı yoktu. Kürtlerle ilgili hiçbir meselede yargı bağımsız ve tarafsız olmadı, hep devlet politikalarının uygulayıcısı oldu. Azınlık vakıflarının mallarına el konulurken yargı bağımsız ve tarafsız değildi, devlet icraatlarının hukuki kılıflarını hazırlamaya çalıştı.

Zihniyet değişmedikçe...

Bugün hâlen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tartışılıyor, Yargı ile emniyetin ilişkileri, adli kolluk sistemi tartışılıyor. Hem de öyle tartışılıyor ki, hukukla yargıyla ilişkisi olmamış kimseler büyük büyük ahkâm kesiyor, “lifestyle” yazarları bile bu hukuki tartışmalarda görüş bildiriyor.

Bütün bu tartışmalar, HSYK da, polise talimat veren savcılar da kendilerini taraf hissettikleri sürece boştur. Hangi düzenleme olursa olsun; yargı mensupları kendisini taraf hissettikçe, siyasi her gelişmede devletin yanında olmak gerektiği inanışı ve anlayışı egemen oldukça hiçbir düzenleme fayda etmez.

Yargı, gerçekten üçüncü güç olduğuna kendisi inanmadıkça; devlet politikalarının uygulayıcısı değil vatandaşın haklarını savunan esas güç olduğu yolunda bir zihniyet devrimini gerçekleştirmediği sürece nafile tartışmalar devam edecektir. Ve yargı, bir devlet organı gibi çalışmayı sürdürecektir.

Bu zihniyet değişikliği için uğraşacak, yapılan her düzenlemenin bu eksene oturması için çalışacak hukukçular herhâlde vardır...

DİĞER YENİ YAZILAR