Vesayetin gideni, kalanı

Haberin Devamı

Mısır darbesi karpuz kabuğunu fena hâlde akıllara düşürdü. Batı’nın etik ile pragmatik arasındaki seçimi de güçlü şekilde su bulandırma işlevini yerine getirdi.

Türkiye’de yine “askeri vesayet”e ve bunun en son halkası olan doğrudan müdahale ortamına dönülebileceği, hem korku olarak var hem umut olarak var.

Son olarak 28 Şubat’ı hayal meyal yaşamış, Ergenekon ve darbe davalarının istatistik bilançosuna bakan genç kuşağın bir kısmı için darbe, siyasi gündemimizden çıkmıştır.

Her askeri müdahaleye makul gerekçeler üretme, hazırlama ve savunma görevini ısrarla sürdüren bazıları bunu açıkça yazıyor ve söylüyor.

Hesap basit...

Darbe fikri ve umudunu canlı tutmaya çalışanların hesabı her zaman basit olmuştur yine öyle: “Düşman” gördüğün siyasi iktidarı yine sandıkta gönderme ihtimali yoktur. İki muhalefet partisinin toplam oy desteği, en sarsılmış hâlindeki AKP’nin oy desteğine ulaşamamaktadır. Demek ki yapacakları, siyasi krizler yaratarak hükümeti göndermektir ki bunun için askerin de bir şekilde oyuna girmesi gerekir...

Son çatışma ortamının sürüklediği bazı siyasi iradelerin de güvenlikçi politikaları kuvvetlendirme eğilimlerinin bir sonraki aşamada “askeri vesayet”in tekrar yerli yerine oturması sonucunu doğurabileceği kaygısı temelsiz değildir.

Ali Bayramoğlu dünkü yazısında önemli bir durum tespiti yapıyor, aktarıyoruz:

“ (...) İki sorun var.

1. İlki askerin siyasi gücünü içten içe korumasına imkân veren tamamlanmamış bir sivilleşme süreci. Genelkurmayın statüsünden Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin (iki başlı devlet dokusunun hukuki göstergesi) varlığına, askeri mallar ve harcamalar üzerinde Sayıştay denetiminin eski vesayetçi günleri andırmasından subay yetişme kriterlerinin değişmemesine bir dizi ciddi mesele...

2. Diğeri, ülkede siyasi ve toplumsal talep ve dalgaların asayiş nesnesine indirgenmesi, bu çerçevede güvenlik politikalarının öne çıkmasından kaynaklanan sorundur. Güvenlik politikalarının öne çıkması, ise güvenlik kurumlarının etkinlik, önem ve değer kazanmasını, karar süreçlerinde boy göstermesini ve kendi başına yeniden siyasileşmesini içeren bir durumdur. Bu durumda açıktır ki, askeri siyasi sahadan uzak tutan sivilleşme istikametindeki yasal düzenlemeler ve toplumsal değişim kadar algıda ve olguda demokrasinin varlığıdır. Demokratik siyaset ve istikrarın ülkeyi kuşatmasıdır. Asker-güvenlik-siyaset bağını koparan da kuran da bizim geleneğimizde budur.

Bu iki sorun açısından gösterge kötüye seyrediyor. (...)”

***


Şu anda askeri vesayet sisteminin gideninden çok kalanını görmek ve bunun geleceğini iyi düşünmek gerekiyor.

DİĞER YENİ YAZILAR