Meclis’te şu anda en önemli çalışma Darbeleri Araştırma Komisyonu tarafından yapılıyor. Komisyona davet edilenler konuştukça, darbe dönemlerinde neler yaşandığını herkes öğreniyor.
Anlatılanların yaşandığı günlerde, olan biteni çok az kişi bilir, onların da bir kısmı korkudan, bir kısmı da “siyaseten” susardı.
İcraatların başında ve içinde onlar da tabii olarak susardı. Onlar bugün de susmaya çalışıyorlar.
Meclis Komisyonu’nun araştırdığı olayların bazılarının yargı önünde olması dolayısıyla komisyonun çalışmasının yürümekte olan davalara müdahale niteliğinde olduğuna ilişkin bazı görüşler ortaya atılıyor.
Bu görüşü öne sürenlerin bazıları düz hukuk mantığını savunuyor, ama bazılarının da komisyonun çalışmalarından rahatsızlık duyduğu açıkça anlaşılıyor.
Bu komisyon, gerçek bir geçmişin ayıplarının ortaya dökülmesini sağlama görevini üstlenmiştir. Gerçekler ne kadar ortaya dökülürse dökülsün, kime dokunursa dokunsun, komisyon gidebildiği kadar gitmelidir.
Darbe dönemlerinde gerçekte neler yaşandığını halk çok az biliyor.
Onlar bu darbelerin mecburiyetine bir şekilde ikna edildiler, sonradan duyduklarının da vatan haini mihrakların “kara propaganda”sı olduğu, “uçurumun kıyısından kurtarılmış” ülkeyi dünyaya kötü gösterme amacını güttüğü söylendi.
Bu yüzden her şey sonuna kadar araştırılmalı, her ayrıntı kayda geçmelidir. Ve bütün bunlar da halkın bilgisine sunulmak durumundadır.
Meclis Komisyonu’nun yaptığı çalışmanın kapsamı dolayısıyla, uzadıkça bıkkınlık yaratabileceğini söyleyenler de var.
Tam tersine, darbeler konusunda en sonuna kadar gidilmelidir ki, dünyanın bu saatinde hâlâ darbe savunmayı solculuk zannedenler de, darbeleri “bu iyi, bu kötü” diye ayıranlar da kendi tarihlerini öğrensinler.
Askeri hapishanelerde neler olduğu, işkenceler, cinayetler sonuna kadar anlatılsın ki “Silivri Türkiye’nin Gulag’ıdır” diyenler utansınlar.
Meclis’in Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun sonuna kadar gitmesi, görevini tamamına erdirmesi, “neden demokrasi” sorusuna verilecek en kuvvetli cevap olacaktır.