Haberin Devamı
Başbakan Erdoğan bir süredir ölüm cezasıyla ilgili görüşler açıklıyor. Önce herhangi bir atıfta bulunmadan ölüm cezasının kalkmış olmasıyla ilgili tereddütlerini ifade etti. Sonra Norveç’te kitlesel kıyım yapan kişiye verilen cezanın hafifliğinden söz ederek, yanına böyle bir suçun cezasının ölüm olması gerektiği görüşünü ekledi. Son olarak da “terör” suçlarında ölüm cezasının geri getirilebileceğini açıkça söyledi.
Ölüm cezası ülkemizde, medeni ülkelerdeki fikir ve uygulama gelişmelerine bakıldığında hem geç kaldırıldı hem de “istemeden” kaldırıldı.
Bilindiği gibi PKK lideri Türkiye’ye idam edilmemesi koşuluyla verilmişti; dönemin üç partili koalisyon hükümeti idam cezasının kaldırmış ve Öcalan’ın asılmayacağı güvencesini vermişti.
Ölüm cezasının toplumumuzdaki tarihine girmeye gerek yok, ama hâlâ “sallandıracaksın üçünü beşini, bak bu işler nasıl düzelir” duygusunun, bu düzeyde bir kıraathane felsefesinin varlığını koruduğuna da kuşku yok. Bu geri düşüncenin en veciz ifadelerinden biri de, 12 Eylül askeri yönetiminin başının “asmayalım da besleyelim mi” sözü olmuştur.
Ölüm cezası gelişmiş toplumlarda çok uzun tartışılmıştır ve bu toplumlar kendi kıraathane filozoflarına rağmen “ileri” tavırlar almış, bir daha da geriye dönmemişlerdir.
Başbakan’ın durup dururken böyle bir konuyu gündeme getirmesi, yaygın olarak PKK’ya karşı bir hamle olarak algılandı. Erdoğan açıkça söylemese de ifadeleri “siz gerilimi tırmandırırsanız biz de sizi asarız” diye okunuyor.
Bu arada şunu da hatırlamak gerekiyor ki ölüm cezası geri getirilse bile Öcalan’ın tekrar yargılanıp bu cezaya çarptırılması “hukuken” mümkün değildir.
Sonuçta, siyasette gerilemeyi, sorunu çözme yolunda ilerleme sağlayamamanın sıkıntısını gösteren bir dil ortaya çıkmış oldu ve bu dilin de toplumda belli bir karşılığı vardır.
Bu dil, sorunun çözümüne yeni kilitler vurur, ama toplumun belli kesimlerinin duygularının okşanmasıyla oy olarak bile geri dönebilir.
Eğer hesap buysa, bu hesabın anlamı siyasette ciddi bir gerilemedir.
Siyasette gerileme sadece “bahtsız bedevi” atışmasında ortaya çıkmıyor; böyle bir gerileme hattına girildiği zaman durum, her köşede, her tartışmada kendisini gösteriyor.