Bunda bir kuşku yok, devlet her zaman daha kuvvetlidir. Bu kuvvetini barışı sağlamak için de kullanabilir.
PKK, dağ savaşı deneyimi ne olursa olsun, şehirlerdeki hendek savaşını ne kadar uzatırsa uzatsın, ancak kan dökülmesini uzatır, silahla ne özerkliğe ulaşabilir ne özyönetime.
PKK’yı yönetenler iyice akıllarını kaçırmamış iseler, bu savaşın sonunun 50 bin mezar olacağını görüyor olmalılar.
Akıllarını kaçırmamış iseler dedik ama şu anda PKK’nın akıl ve mantık ve siyasi amaçlar çerçevesinde bir hat izlemediğine de kuşku yoktur.
Silahlar ne kadar çok patlarsa, cenazeler ne kadar çoğalırsa, ne özyönetimin ne de özerkliğin konuşulmasının iyice imkansız hale gelmesi kaçınılmazdır.
PKK, 50 bin mezar için savaşıyorsa da, bunun karşılığının “alın size 50 bin mezar” olması iki kuşağı daha kaybetmekten başka bir sonuç veremez.
PKK, Kürtlerin ömür boyu, kuşaklar boyu savaşmasını istiyorsa, bunun karşılığı, akılcı, mantıklı, sağduyulu karşılığı bunun savaşan son kuşak olmasının sağlanmasıdır.
HDP’nin, Kürt siyasetinin en yüksek noktada görüldüğü bir aşamada, PKK’ya sözünü dinletecek bir ağırlık oluşturamamasının nedenlerini herhalde HDP’liler biliyordur.
Silahlı kuvvetin sivil siyasetin üzerinde kalması ve onun gelişme yollarını, demokratik siyaset alanlarını tıkamasının sonuçları da ortadadır.
HDP’nin savaşı durdurmaya asıl katkıyı sağlayabilecek bir yapılanma olabilmesinin bazı somut değişimleri de aşağı yukarı bellidir.
Sivil ve demokratik siyasetin tekrar öne çıkması, silahlı çözümlerin açık ve kesin olarak reddedilmesi için HDP’nin yeniden yapılanması şart olmuştur.
Burada Abdullah Öcalan’ın yeniden ve etkili olarak oyuna girmesinin şartlarının yaratılması da kaçınılmaz olmuştur.
PKK 50 bin mezar hedefliyorsa, barışçı çözümlerin hepsinin anahtarı bu 50 bin mezarın gerçekleşmemesidir.
50 bin mezar çok ama çok ağır bir yüktür, devlet için de, Hükümet için de, barış isteyen herkes için de taşıması çok zor bir yüktür.