Başbakan Erdoğan bugün “Demokratikleşme Pakiti”ni açıklayacak. “Demokratikleşme” gibi uzun ve söylenmesi zor bir kelimenin seçilmesi, bunun bir sürecin başlangıcı olacağı ve başka reformlarla devam edeceğinin ifadesi olarak açıklanıyor. Yine de “Demokrasi Paketi” demekte bir sakınca yok.
1946’da seçimle demokrasiye geçilmiş olması, askeri müdahale dönemleri dışında askeri vesayetin en üstte olduğu dönemlerde de Türkiye’de hep seçimler yapıldı. Her zaman seçim yapılmış olması tam demokrasi olmamıza yetmedi.
İlk kez, çağdaş bir demokrasi olma şansına çok yaklaştık. Komünizm korkusuyla, irtica korkusuyla, bölünme korkusuyla özgürlüklerin sürekli kısıtlı tutulduğu bir demokrasinin olmayacağı, sürekli seçim yapıyoruz diye demokrasi olmayacağını, geç de olsa öğrendik.
Değişik toplumsal kesimlerin bu paketten kendileri için beklentileri yüksek. Dolayısıyla bugün açıklanacak içeriği “az” bulanlar “eksik” bulanlar olacaktır.
MHP genel başkanının, içeriği çok az bilinen paketi peşinen “İmralı Paketi” ilan etmesi de sadece demokrasi korkusunun zirvesidir. Aynı korku “ulusalcı” kesimde de aynı yoğunlukta devam etmektedir.
Batı’nin demokrasi sürecinde, demokratik devrimler, reformlar, gelişmeler “sol”un imzasını taşır. Bizde en önemli reformlarda, kendini “muhafazakar demokrat” olarak niteleyen bir siyasi partinin imzasının olması bir tarihsel zorunluluğa işaret etmektedir.
Paket açıklanınca muhalefet, bunun AKP oylarına nasıl yansıyacağının hesabına girecektir. Bu nafile bir hesaptır, Türk toplumunun büyük çoğunluğu demokrasi hattının kaçınılmazlığına inanmıştır ve en mağdur “azınlıklar” da bu konuda AKP’ye güven göstermektedir.
“Demokrasi Paketi”, içeriğini ne kadar eksik bulursak bulalım önemli bir demokratik gelişmedir. Ve bu tür her gelişme gibi ortaya yeni talepler, yeni demokrasi talepleri getirecektir. Biz de peşinen söyleyelim ki bunu azımsamak haksızlık olur ve bu haksızlığı yapanların bir siyasi cezaları kaçınılmazdır.