Bugün yine seçim ortamına giriyoruz. Bir seçim hükümetiyle, tam 68 gün sonra seçim yapılacak.
Seçim hükümetinde CHP ve MHP’li bakanların olup olmamasının aslında herhangi bir önemi kalmış değil, kimine rahatsızlık kimine rahatlık veren konu HDP’nin bu hükümette yer alması.
Her zaman konuşulur, tekrarlanır, hemen her hükümette en az bir Kürt bakanın yer aldığı. Ama bunlar Kürt kimlikleriyle değil, müesses nizam içinde siyaset yapan insanlar olarak bakan olmuşlardır.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, Kürt kimliğiyle siyaset yapan insanlar bakan olacaklardır. Bunu herkes doğru anlamalıdır.
Tabii bir ihtimal daha var. Cumhurbaşkanı’nın, Anayasa’nın ilgili maddesini esnetmeyeceğini söylemesine rağmen seçim hükümetinde HDP’ye yer verilmemesi.
Buna bir çözüm bulunması, yani HDP’nin seçim hükümetinde olmaması için bir süredir çeşitli baskılar yapılıyor.
Başbakan Davutoğlu, eğer “kamu vicdanı” gibi bir gerekçeyle seçim hükümetine HDP’den bakan almazsa bu, “anayasa ihlali” olarak görülecektir.
Bunun siyasi sonucu da, HDP’nin açıkça “mağdur” konumunda olmasıdır ve sandığa da yansıması muhtemeldir.
Seçime bugünden itibaren 68 gün var ve şu andaki vaziyet oldukça gergin bir dönem olabileceğini gösteriyor.
HDP’nin seçim hükümetine alınmaması bu açıdan da gerilimi artıran bir unsur olacaktır. Ama HDP’nin de eş başkan Demirtaş’ın çağrısının gerçekleşmesi için elinden gelen her şeyi yapmasının zamanıdır.
Seçime artan bir gerilim ortamında girmemenin birinci yolu, PKK’nın “ama”sız ve “ancak”sız bir şekilde ateşkes ilan etmesi ve silahları gerçekten susturmasıdır.
Silahlar patladıkça, seçim ortamında olsak bile siyaset biraz daha geriye itilecek, sahnede sadece güvenlik ve terör kalacaktır.
PKK saldırısında şehit olan yüzbaşı kardeşinin cenazesinde “Bugüne kadar çözüm diyenler şimdi neden savaş diyorlar” diyen yarbayın bu sözü durumu çok açık özetliyor.
Eğer ateşkes ortamına geçemezsek, seçimlerin sonrası için de kafamızda en karamsar tablolar kalır ki, demokrasi bile tartışılmaya başlanır.