Bir devrim oldu. İlk kez bir askeri darbe girişimi sivil direnişle başarısız oldu.
Sivil siyaset tümüyle direndi.
Medya tümüyle direndi.
Sivil toplum tümüyle direndi.
Halk ilk andan itibaren tepkisini gösterdi.
Türkiye’de askeri darbeler döneminin bittiğini ve devletin “dönüştüğünü” söyleyenlerin ne kadar yanılmış oldukları da ortaya çıktı.
Bu girişim asla hafife alınacak bir girişim değildir. Silahlı Kuvvetleri’nin en üst düzeyi dışında büyük bir katılımla gerçekleşmiş bir girişimdir.
Uygulanan da, bu konulara aşina olanların kulaklarında kalmış diğer planlana benzemektedir. Gerçek bir “kurmay” planlamasıyla hareket edildi.
Cumhurbaşkanı’nın öldürülmesi için operasyon yapıldı. TRT’ye hakim olundu, bildiri okutuldu, diğer TV yayınlarının kesilmesi için vericiler bombalandı, sokağa çıkanlara ve direnmesi muhtemel polis merkezlerine ateş açıldı. Meclis bombalandı.
Ama plan tam uygulanamadı. Cumhurbaşkanı erken hareket edince öldürülemedi. TV vericileri tümüyle devre dışı bırakılamayınca acele baskınlar yapıldı, ama medyanın yayını engellenemedi.
Ve de insanlar sokağa çıktılar. Bu kez korkmadılar çünkü medya dik duruyordu, sivil siyasetin dik duracağı ilk andan itibaren belliydi.
Bu demokrasi devriminin ilk kez gerçekleşmiş olması, demokrasi bilincinin gelişmiş olmasıyla açıklanabilir.
Ama 2016 yılında böyle bir darbe girişiminin gerçekleşmiş olması da demokratik yapılanmanın ne kadar eksik olduğunu da göstermektedir.
Bu devrimin ardından askerdeki vesayetçi ruhun ve ülkeyi “kurtarma” ve yönetme merakının tümüyle sona ermesi en büyük temennidir.
Bu temennin geçekleşmesi için de önce, Ergenekon ve Balyoz davalarında yaşanan bulandırmaların asla olmaması ve çok net bir yargılama süreci gerekiyor.
Bir acil beklenti de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendi içinde ciddi bir özeleştiri yapmasıdır.
Bunların hepsi çok konuşulacak, ama şimdi gönül rahatlığıyla “Oh be!” diyelim ve demokrasi devriminin tadını çıkaralım.