Kavgaya nasıl başladığımızı unuttuk. Olay, başlangıcında Gezi Parkı’nda ağaç kesilmesi ve Taksim’e yeni düzenlemede Topçu Kışlası inşası, içine de alışveriş merkezi, otel, rezidans yapılması projesidir.
İnsanlar, çevre duyarlılığından başlayarak çeşitli nedenlerle bunlara karşı tepkilerini gösterdiler. Bir süre sonra çeşitli siyasi gruplar da bu protestolara katıldı ve siyasi sloganlar yukarı çıkmaya başladı.
31 Mayıs gecesi güvenlik güçleri protestoculara kuvvetli bir biber gazı saldırısı yapınca tepkiler de öfkeler de tümüyle siyasileşti, sloganların ana hedefi Tayyip Erdoğan oldu.
Tepkileri yönlendiren iki “oluşum” da bu arada ayrıştı. Bir oluşum Taksim -Gezi meselesine odaklanmaya devam ederken, diğeri, ki onlara İşçi Partisi’nin egemen olduğu anlaşıldı, “hükümeti düşürme“ saikiyle devam ediyor, polisin biber gazları da onlara fazlasıyla yardımcı oluyor.
Olanların ilk aşamasının özeti tastamam budur. Bugün kimileri başka şeyler anlatsa da budur.
Nedenini düşünelim...
Protestolar tümüyle siyasileşirken Tayyip Erdoğan da günde birkaç beyanat vererek tepkilerin karşısına yerleşti.
Bu arada anlaşıldı ki, kavga tırmanırken idare mahkemesi, en baştaki Gezi-Taksim projesiyle ilgili olarak 6 Haziran’da yürütmeyi durdurma kararı vermiş.
Ama bunu kimse açıklamamış, herhâlde kavganın asıl gerekçesi hafızalarda tazeyken kafalar karışmasın, tepkilerin dozu aşağı inmesin istediler.
Dün de bir üst mahkeme kararı çıktı. Bu mahkeme de Taksim-Gezi projesiyle ilgili yürütmenin durdurulması kararını iptal etti.
Bu kararın ardından herhâlde Taksim-Gezi projesinin asıl sahibi olan, olması gereken İstanbul Belediyesi kendi kararını açıklayacak. Gezi Parkı zaten sorun olmaktan çıktı. Kaldı geriye Topçu Kışlası ve nasıl kullanılacağı. İstanbul Belediyesi şehir müzesi önerisini hayata geçirmeye karar verirse herhâlde kimsenin itirazı olmaz.
Peki bütün o biber gazlarını neden yedik? İnsanlar hayatını neden kaybetti? Ülkenin tümüne bir “kin, nefret, düşmanlık“ havası neden yayıldı? Bu soruların cevabını verirken, “manevi“ kayıpları da iyi hesaplamak gerekiyor, bir daha aynı yanlışa düşmemek için.
Ne Gezi’si ne Taksim’i!
Haberin Devamı