Askerlikte bir laf vardır, “kabul edilebilir zayiat” diye. Aslında hedef olmayanlara, savaş koşullarında yapılan yanlışlar dolayısıyla verilen zararı anlatmak için kullanılır.
“Kabul edilebilir zayiat”tan kasıt insandır. Bu sözden murat edilense, yanlışlıkları ve sonuçlarını mazur göstermektir. Ama bunu kabul etmek savaşı kabul etmektir. Büyük sıfatlar takılmış, haklılığı ve kutsallığı ilan edilmiş savaşları yürütenler için bütün zayiatlar kabul edilebilir zayiattır.
Anasının karnındaki bebeği öldürmeyi birileri “kabul edilebilir zayiat” olarak görür, başkaları da yoksul köylülerin istihbarat yanlışının kurbanı olmasını “kabul edilebilir zayiat” sınıfına sokar. Böylece hepsi kendilerince haklı, kendilerince kutsal savaşlarını sürdürürler, her “zayiatı” kabul edilebilir sayar, her kıyıma mazeret bulur, zulmün her türlüsüne göz yumarlar.
Son birkaç gündür Ankara’nın asayiş gözlüklü yetkilileri, son dönemde istihbarattaki gelişmeleri, terörle mücadelede sağlanan ilerlemeleri anlatıyor ve övünüp duruyorlardı.
Bu övünmelerinin hiçbir anlamı olmadığını ekmek parası peşinde hayatını tehlikeye atmış genç insanların üst üste yığılmış, paramparça gövdeleri hepsinin gözüne, beynine ve kalbine çiviledi.
Savaşçı ruh, her insanı bir asayiş sorunu olarak gören, insanları yok ederek sorunları çözeceğini sanan beyinsizlik yükseldikçe ana karnındaki bebelerden, uykusunda vurulan genç askere, taş attı diye vurulan çocuğa, dağda ekmek arayan fukaraya kadar dizi dizi cesetler geleceğimizi geçmişimizden beter hale getirir.
Tek yol vardır: Silahların bırakılması ve bütün savaşçı ağızların kapatılması.
O tek yolun açılması için bu kadar ölüm, bu kadar acı yetmiyor mu?
Okurlarımız bilmelidir
Vatan ve Milliyet yazarlarının dünkü açıklama ve uyarılarının ardından sıkça gelen bir soru var: Bu konu okurları ilgilendirir mi?
Cevabımız açıktır: İlgilendirir, hem de çok yakından ilgilendirir. Ali Karacan’ın gazetelerin kayyum tarafından yönetilmesine yol açması, gazetecilik yapmayı, iyi gazete, kaliteli gazete çıkarmayı ciddi şekilde zorlaştırıyor. O yüzden şu anda yaşanan sıkıntı okurlarımızı da ilgilendirir, ülkede basın özgürlüğünün önemine inanan herkesi de ilgilendirir.
Vatan ve Milliyet yazarlarının talebi, iyi gazete yayınlayabilmek için bugün, “dededen gazete patronu” kimliğini öne süren kişinin gazetecilere dayattığı zorlukların kaldırılmasıdır.
Bu kişinin, bugün de “yeni ortak buldum” diye ortaya çıkmasının bir anlamı yoktur. O kişi, eğer bu gazeteleri düşünüyorsa, gazeteciliği ciddiye alıyorsa, Vatan ve Milliyet’i seviyorsa önce yarattığı ortamın giderilmesini sağlamakla yükümlüdür.
Vatan ve Milliyet’in daha güçlü, nitelikli yayınlar olarak hayata devam etmelerini istiyoruz ve şu anda bunun karşısına çıkarılan engelleri okurlarımızın da bilmesini istiyoruz.