İngiliz halkının küçük bir farkla Avrupa Birliği’nden çıkma kararını alması üzerine Ankara’dan bundan bir “pay çıkarma” hareketi başladı.
Söylenmeye çalışılan şu: Avrupa Birliği bizim eleştirilerimizi, önerilerimizi dikkate almadığı için böyle bir krize girdi.
Avrupa Birliği ile Türkiye’nin ilişkisinin tıkandığı bir tek ana nokta vardır. Bu da Türkiye’nin, tam üyelik adayı olmasına rağmen zorunlu kriterleri yerine getirmemesidir.
Vize muafiyetiyle ilgili görüşmelerde de AB’nin bazı demokratik kriterleri işin içine sokmasına Ankara tepki gösterdi. Şu anda Türklerin AB ülkelerine vizesiz girmesi konusu askıya alınmış durumda, dolayısıyla Türkiye üyelik yolunda önemli bir adımı yine atmamış oldu.
Avrupa Birliği üyelerinin pek çoğunda, Türkiye’nin tam üye olmasını istemeyen kuvvetli dalgalar bulunmaktadır.
Bu karşı dalgalara gerekçe teşkil eden konularda Türkiye’nin gelişme sağlamaması, tam Türkçesiyle demokratik süreçlerini tamamlamaması asıl engeldir.
Bir ara “ev ödevleri” lafı çok kullanılırdı. Doğrusu Türkiye AB’nin önüne her çıktığında belli bir pozisyonda durmaktadır: Bizim koşullarımız sizden farklıdır, bizi bu halimizle üye alırsanız alın.
İngiltere vesilesiyle Ankara’da da “biz de referandum” yapabiliriz fikri de aslında konuyu kapatmayı halka yaptırma fikridir.
İç kamuoyundaki ana eğilimin, Avrupa’nın bizi çok fazla oyaladığı ve bizi istemedikleri yönünde olduğu için de böyle bir referandumdan “istemiyoruz” çıkması çok normaldir.
İngiltere olayı, Ankara için Avrupa Birliği defterini kapatmak için kullanılabilir bir gerekçe yaratmıştır.
İngiltere’nin birlikten çıkmasının hem Avrupa’nın hem de bizim siyasi, ekonomik ve sosyal hayatımızda yaratacağı etkiler henüz belli değildir. Ancak diğer AB üyelerinin yaşayabilecekleri olumsuzlukları Türkiye’nin yaşaması ihtimali de yüksek değildir.
Ankara konunun üzerine erkenden atlarken Türkiye’nin AB defterini kapatmasını sağlamak istiyorsa, bunu yapması da çok kolaydır. Ama bunun Batı’da yaratacağı algıları değiştirmek de çok güçtür.