Bu soru epeydir soruluyor: Abdullah Öcalan devrede olsaydı bugünkü noktaya gelinir miydi?
Cevabı ararken en fazla söylenebilecek olan “gelinmeme ihtimali vardı” olabilir.
O zaman da başka soru gelir: Bu ihtimal varsa neden değerlendirilmedi?
Bunlara cevap arıyorsak, önce hatırlamamız gereken, temmuz ayında masa devrilmeden çok önce Öcalan’ın iletişiminin kesilmiş olması.
Çatışma veya savaş, silahlar ortaya çıkmadan aylar önce Öcalan ile görüşmek isteyen HDP heyetlerinin talepleri reddedildi. O zamandan beri de Öcalan’ın “siyasi” bir hamlesi bulunmuyor.
Kısa bir süre önce Ak Parti tarafından Öcalan ismi zikredilmeye başlandı. Bu da, Ak Parti tarafında Öcalan’ın tekrar devreye sokulmasıyla ilgili bir fikir olduğunu gösteriyor.
Böyle fikirler olabilir, hatta girişimler w de yapılabilir. Ama yine ortaya çok fazla sonu çıkar.
Bunların birincisi Öcalan’ın sözünü dinletecek bir otoritesinin kalıp kalmadığıdır. Öcalan savaş öncesinde devreden çıkarılmış ve o günden bu yana çatışmalar şehir savaşlarına dönmüştür.
Öcalan devreden çıkarıldığı sırada, Kürt siyasetinin temel hattı, KCK dahil “zaman demokratik siyaset zamanıdır” fikriydi.
Bu arada KCK’nın barış süreci çerçevesindeki sözlerini tutmamış olmasının da birkaç açıklaması vardır.
Bu durumda Öcalan’ın “durun” demesinin bir hükmü olacağı epeyce kuşkuludur. Şehir savaşlarını yürütenlerin durması için, onlara kumanda eden KCK’dan bu yönde talimat gelmesi gerekir ki, şu anda bu yönde bir işaret görülmemektedir.
Abdullah Öcalan devreye girdiği andan itibaren barış sürecinin en önemli figürlerinden biri ve sürecin en önemli kozu olmuştu. Bunu açlık grevlerini ve Kobane eylemlerini durdurarak da göstermişti.
2015 martındaki Nevruz ile birlikte hava değişirken, Abdullah Öcalan da buzluğa konuldu. Buzluğa koyma kararını verenler herhalde Öcalan’ın etkinliğiyle ilgili sıkıntıların ortaya çıkabileceğini hesap etmemişlerdi ki, önemli bir kozu da elden çıkarmakta olduklarını fark etmediler.