Barış sürecinin üçüncü yılı tamamlanırken, yol haritası, bundan sonra kimin ne yapacağı iyice kesinleşti.
İlk hedef 2015 Nevruz’udur, ama bu hedefe ulaşana kadar aşılacak yolda hala bazı mayınlar döşelidir.
Bu mayınların önemli kısmı, barış sürecinin tamamlanmasını istemeyen kuvvetler tarafından döşenmiştir ve bunların faaliyetleri aynen devam edecektir.
HDP’nin İmralı heyetiyle dün görüşen Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, süreç son aşamaya geçerken şiddet içeren eylemlerin terör eylemleri sayılacağını söyledi.
Bu, Hükümetin açık talebini ifade ediyor: Kürt siyasetinin bütün unsurları, bu aşamada kendi alanlarını tam olarak kontrol etmek, hiçbir şiddet eyleminin suyu bulandırmasına izin vermemekle yükümlüdür.
İstek bu olunca, bunun karşı taahhüdü de, bir şiddet eylemi olmadıkça herhangi bir operasyon yapılmayacağıdır.
Kandil’in durumuyla ilgili çeşitli spekülasyonlar devam ederken, özellikle büyük can kaybına yol açan Kobane eylemleri dolayısıyla Kandil’in de açık bir pozisyon alması beklenecektir.
Sonuçta, silahlı güçlerin, dağda ya da şehirlerdeki militanların sınır dışına çıkmalarını veya silahsız olarak evlerine gitmelerini sağlayacak olan Kandil’deki KCK yöneticileridir.
Otuz yılı aşkın bir süredir silahlı mücadele yürüten örgütün birinci kuşağının, silahla ulaşılabilecek son noktaya ulaşmış olduğunu görmesi, kabul etmesi kolay değildir. Kandil’in bilinen isimlerinin arada yaptıkları açıklamaların bazıları politika yapmak anlamına gelse de bazılarında tereddüt işaretleri de yoğun olarak görülmektedir.
Abdullah Öcalan ile HDP, Nevruz hedefli takvim konusunda fikir birliği içindedir ve Kandil’i, ne tür bir tereddüt söz konusu olursa olsun ikna imkanı ve sorumluluğu da onların elindedir.
Silahlı güçlerin Türkiye’yi tümüyle terk etmeleri, daha önce varılmış anlaşmanın bu kez tam olarak uygulanmasını sağlayacak olan da Öcalan, HDP ve Kandil şeflerinin işbirliğidir.
Daha önce yaşananlardan çok iyi biliyoruz ki, sert konuşma merakları, şuursuz beyanlar, aşırı suçlamalar barış sürecinin en büyük zehirlerinden biri olmuştur.
Dünyadaki benzerlerine göre, Türkiye’nin barış süreci çok şeffaf şekilde kamuoyunun gözü önünde yürümüş, bütün iniş çıkışlar anında halka iletilmiştir. Bunun sürece ayrı bir kuvvet kazandırdığı kesindir, ama kaçınılmaz zarar da fazla beyanattan gelmektedir.
Nevruz’a kadar geçecek sürede, hatta sonrasında da yine kontrol dışı bazı unsurların da, farklı güçlerin kontrolündeki unsurların da süreci zehirleyecek icraatları olabilir. Bunların üstesinden gelecek olan da toplumun tümünün barış iradesidir.