Haberin Devamı
Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun yaşanan son olaylardaki tavrı aslında hem iki CHP’nin varlığını, hem de ikisinin bir arada yaşamasının mümkün olmadığını tescil etmiş oldu.
“Faşist” ruhun püskürmesini sağlayan, Meclis’te “ana dilde savunma hakkı” getiren yasanın görüşülmesi sırasında ve öncesinde alınan siyasi tavırlardır.
“Ana dilde savunma hakkı” ile ilgili yasa değişikliğine CHP komisyon çalışmalarında destek vermiş, hatta komisyonun CHP’li üyesi yeni yasanın daha işlevsel olması için katkıda bulunmuştur.
Herhalde o CHP’liler bu katkılarda bulunurken kendi başlarına değil, yönetimin, Genel Başkan’ın kararıyla davranmışlardır.
Komisyonda “birinci” CHP faaldir.
Bu yasa değişikliğiyle temel bir hakkın tesliminin sağlanacağını CHP yönetimi kabul etmiştir.
Hatta öncesindeki tartışmalarda, Almanya’da yaşayan Almanya vatandaşı Türklerle ilgili örnekleri veren CHP’liler vardır.
Yasa değişikliği Meclis Genel Kurulu’na geldiğindeyse idareyi “ikinci” CHP ele almış, yasanın geçmesini en kaba faşizan üslupla engellemeye çalışmıştır.
Engelleme çabasında işbirliği yapılan grup, MHP grubudur.
MHP grubu başından beri bu demokratik hakka karşı olduğu için aynı tavrı her aşamada sürdürmüştür.
Yasa değişikliği ortaya atıldığı sırada ve komisyonda olumlu davranan CHP’nin Genel Kurul’da MHP’nin yanına gitmesinin partinin yönetimi ve Genel Başkanı açısından açıklanması çok zordur.
Aynı yasa çalışmasında, bütün demokrasilerde var olan bir hakkın tesliminde birbirine taban tabana zıt iki pozisyonu art arda alan bir siyasi partinin ağır bir inandırıcılık sıkıntısı içinde olması kaçınılmazdır.
CHP yöneticileri, meselenin esasıyla ilgili bir açıklama yapmış değil.
Komisyonda destekleyip katkıda bulundukları bir yasaya Genel Kurul’da bu kadar sert şekilde karşı çıkmalarını açıklamakla en başta yükümlü olan kişi tabii ki Genel Başkan’dır.
Genel Başkan’ın bu kriz süresince ana uğraşısı ise “kimse konuşmasın, kimse beyanat vermesin” çağrılarından ibaret kalmış, ortadan ve net olmayan ifadelerle yüklü bir açıklamayla durum geçiştirilmeye çalışılmıştır.
“Geçiştirme” taktiğinin her zaman bir sınırı vardır ve CHP de bu sınırın fazla uzağında değil.