Gülen cemaati, bir milletvekilini daha çekerek AKP ile “örgütsel” ilişkisini tümüyle koparacağını açıklamış oldu. Şu ana kadar gerçekleşen istifalar, AKP’de bir “bölünme” havası yaratmayı sağlayacak bir sayıya ulaşmış değil. Cemaatin AKP’nin Meclis grubu içindeki durumuyla ilgili olarak, bir süredir yayılan tahminlerin, bilgiden çok temenni ifade ettiği de anlaşılıyor.
AKP’nin, cemaat eliyle bölünmesi ihtimalinin son derece zayıf olduğunun ortaya çıkmasıyla, cemaatin siyasi geleceğine ilişkin tartışmalar da başka boyut kazandı.
Yargı ve Emniyetteki “mevzilerini” kaybeden, dershane olayından fazlaca yaralı çıkacak olan ve milletvekillerini AKP’den çeken cemaatin, bundan sonra, hiçbir halükârda AKP’de bir siyasi geleceği kalmamıştır.
Hangi partiyle?
Savaşın başında, esas olarak Tayyip Erdoğan üzerine odaklanmış mücadele “topyekûn”a dönünce iki tarafın bütün kuvvetleri ileri hatlara sürüldü.
Bu nedenle, Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkması durumunda, yeniden yapılanan AKP’nin cemaat ile eski sıcak ilişkiyi kurması beklenemez. Cemaatin CHP ile herhangi bir yakınlık tesis etmesi de mümkün olmadığına göre, geriye MHP, Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi kalıyor.
CHP ile şu anda “konjonktürel” bir uyum sağlanmış olması bile CHP’ye oy veren kesimde büyük rahatsızlıklar yaratıyor. Saadet Partisi de bir anlamda “cemaat partisi” olduğu için, doğal ve eski bir rekabet vardır ve Gülen cemaatinin burada da kendine yer bulması mümkün görünmüyor.
“MHP böyle bir ittifaka sıcak bakar mı”, sorusunun devamı da, “Büyük Birlik Partisi cemaati keser mi” olarak gelince cemaatin merkez siyasette eski yerini bulmasının çok güç olduğu sonucuna varabiliriz.
‘Basra’ gözden çıkarılmışsa...
Gülen cemaatinin, 2002 sonrasında ulaştığı siyasi etkinliğe kısa, hatta orta vadede tekrar ulaşması mümkün görünmüyor. Bu kavgayı başlatanlar, MİT Müsteşarı’na saldırarak en tepeye vurmanın bir karşılığı olabileceğini düşünmemiş olabilirler mi? Yoksa cemaat bu hesabı yapacak zamanı bulamadan mı kavgaya itildi?
“Devletin itibarı” ifadesi üzerinden gidersek, Oslo görüşmelerinden çıkan, silahların susması ve barış sürecinin başarılı olması ihtimaliyle bir panik mi yaşandı, diye de düşünebiliriz.
“Biz nasıl olsa çok şey kaybettik, o zaman Basra’da da taş üstüne taş kalmasın” diye yürümenin altında çok daha ciddi bir şeyler olması gerekiyor.
‘Hizmet’in siyasi geleceği
Haberin Devamı