Neyse ki ölümsüz, az yaralı, bir miktar gözaltıyla Gezi kutlamasını da atlatmış olduk. Kazanan kaybeden hesabı yapıldığında ise farklı tespitler yapılabilir.
İstanbul mahsur kaldı, bütün dünya Gezi dolayısıyla Türkiye’nin bir yüzünü gördü kanaatinden gidersek, kimse kazanmamıştır, herkes kaybetmiştir diyebiliriz.
Güvenlik güçlerinin aşırı aktif olduğu her sahne olumsuzluk aktarır, sorun aktarır, kimseden aferin almaz. Ama “neyin anması, neyin kutlaması” deyince de göstericilerin bir öfke sağanağından başka aktaracak bir şeyleri de yoktu.
Siyasi içerikli bir kalkışma mümkün olmadı, çünkü böyle bir siyasi kuvveti ortaya çıkaracak bir altyapının olmadığı ortadaydı.
Diğer yandan da 25 bin polisle, bütün yolları kapatarak kazanılmış bir “muharebe”den söz etmek de kimseye yakışmaz. 50 bin polisle, 100 bin polisle de “muharebe” kazanılmış olmaz. Devlet gücü en büyük güçtür, devlet gücü böyle “muharebe”leri her zaman kazanır, ama kazanmış da olmaz.
Gezi tarzı operasyonlarla siyasi bir kazanım da sağlanamıyor, ama bir öfke var ki, o da yok olmuyor. Gezi’nin yıl dönümünün özeti herhalde bu kadar açıktır.
Biber gazı çağının artık sona ermesi gerektiğini de 31 Mayıs tespitlerine ekleyebiliriz. Biber gazıyla gösteri bastırmak kolaydır, ama buna alışmak çok kötü bir haldir. Bir gün biber gazı etkili olmaz, başka silahlar çıkar, onlar da etkili olmaz başka silahlar çıkar.
Görünen o ki, şu anda öyle kritik bir aşamadayız. Biber gazının etkili olamadığı hallerde plastik mermi çıkıyor, arada gerçek mermi de çıkıyor.
31 Mayıs’tan 32 Mayıs’a geçebilmemiz 31’inde sadece kayıp olduğunu görebilirsek mümkündür. Herkesin kayıp ettiği bir noktada durmak da her bakımdan akıllara ziyandır.
1 Mayıs’tan da “ucuz atlattık” diye çıkmıştık, 31 Mayıs’tan da “ucuz atlattık” deyip çıkar, “gelecek yıla bakarız” diye devam edersek hiçbirinden hiçbir ders almadığımızı bir kez daha kanıtlarız. Bu tarz çatışmaların kazananı olmadığını göremedikçe de kabuslar takvimine yeni günler ekleriz.
Hasar az, kayıp çok
Haberin Devamı