Haberin Devamı
Orada 34 cenaze hâlâ yerde yatıyor. Bu insanların neden öldüğüne ilişkin hiçbir açıklama da yapılmıyor. Başbakan’ın açıkladığı yüklü tazminatların ödenmesi cenazelerin kalkmasını sağlamaz.
Bugüne kadar sorumlu durumdaki siyasiler katliamın nasıl meydana geldiği konusunda bir şey söylemedi. Başbakan salı konuşmasında soruşturmanın devam ettiğini söyledi. O kadar.
Aradan geçen bir ay içinde o sözden başka bir şey söylenmediği için de, böyle durumlarda ne oluyorsa o oldu, çok ağır iddialar ortaya atıldı.
Bu iddialardan biri, operasyon gecesi askeri yetkililerin Başbakan’ı aradığına ve Başbakan’ın da, gelenlerin arasında sivillerin olabileceği uyarısına rağmen “vurun” dediğine ilişkin. Bu iddiaya hükümet tarafından bir cevap gelmedi.
Bu, çok ağır bir iddiadır.
Önemli bir askeri operasyonda, terörist olmayanların da zarar görmesi ihtimali varsa, buna rağmen operasyon yapılması için en üst siyasi sorumlu karara ortak ediliyor, hatta kararı onun vermesi sağlanıyorsa yönetimle ilgili ciddi sorun olduğu ortadadır. Eğer bu iddia doğru değilse de Başbakan buna ilişkin açıklamayı zaman geçirmeden yapmalıdır.
Bir diğer iddia da Uludere katliamının, devlet içinden bir “mihrak” ile PKK’dan bir grubun bilinçli operasyonu olduğuna ilişkin.
Bu iddiada belirtilen durum, eğer doğruysa, açıkça hükümete ve barışa karşı bir “komplo” anlamına gelir.
Olay duyulduğu andan itibaren buna benzer ihtimaller ölçülü olsa da dile getirilmişti. Ama aradan bir ay geçtiği halde siyasi irade tatmin edici bir açıklama yapmayınca çok açık olarak ortaya getirildi.
Başbakan bu olayın “devletin derin dehlizlerinde kaybolmayacağını” söyledi. Bir ay geçti ve eğer en üst düzey siyasi yetkililer olayın gerçek yüzü hakkında hâlâ bilgi sahibi değilse, “derin dehlizlerde kaybolma” süreci başlamış demektir. Hükümet bilgi sahibi olduğu halde açıklama yapmıyorsa da bir tür “koruma sistemi”nin bir kez daha çalıştığına hükmedebiliriz.
Şeffaflık devletin hâlâ uyum sağlamadığı bir medeni idare tarzının adıdır. Vatandaşın her konuda bilgi sahibi olma hakkına saygıyla birlikte hiçbir suçun ya da kabahatin gizlenemeyeceği, gizlemenin kendisinin suç olduğu anlayışı hâlâ Ankara’nın civarına uğramamış görünüyor.
Uludere katliamı gibi olaylarla ilgili “gizlilik” hâli devam ettikçe ortaya çok daha vahim iddialar atılır ve ortaya atılacak her türlü uçuk iddia ve söylenti çok daha fazla yıpratıcı olur. Uludere olayının devamı, Ankara’nın geleneksel kapalılık refleksinin medeni bir şeffaf yönetim anlayışına üstün geldiğini gösteriyor.