Haberin Devamı
Fransa Meclisi “Ermeni soykırımını inkâr yasası”nı bugün görüşecek. Tasarı kabul edebilir de edilmeyebilir de. Fakat böyle bir yasa son derece abestir ve gündeme getirilişi de hem Türk toplumundaki radikal milliyetçi duyguları kışkırtması hem Türkiye’nin Ermeni vatandaşlarını zorda bırakması dolayısıyla anlamsızdır.
Bu tür vesilelerle, Türk toplumunun bir yerlerinde gizlenmiş halde bekleyen ırkçı eğilimler dirilmekte, Türkiye’de yaşamakta direnen birkaç bin Ermeni vatandaş da korkmaktadır. Korku, onları korunma adına inanmadıkları şeyler söylemeye itmekte, yüz yıllık bir insanlık dramının yol açtığı toplumsal travmalardan kaynaklanan gerilim de tırmanmaktadır.
Fransa’ya Fransız siyasetçilere ağız dolusu küfürler edilirken, bazı gerçekleri de hatırlamakta fayda var.
Doğrudur, Fransa’nın “Ermeni soykırımı yoktur” diyenleri cezalandırması, fikri tartışma yollarını kapattığı için yersizdir.
Ama bunu söyleyecek olanlar, cümleye başlarken bir an durup Türkiye’de mevcut ceza kanunundaki meşhur 301’inci maddenin özü ve uygulanmasıyla bu kanundan herhangi bir farkı olup olmadığını düşünsünler. Ayrıca açık açık şunu da düşünsünler: Fransa’da “soykırım yoktur” demenin bedeli iki ay hapis ve para cezası olacaktır, Türkiye’de ise “soykırım vardır” denilemediği gibi buna yakın bir görüş ifade etmenin cezası ölümdür. Hrant Dink, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Ermeni gazeteci Hrant Dink, bu meseleyi fazla kurcaladığı için öldürülmüştür ve cinayetin aydınlanmaması, “milliyetçi arkadaş çevresinin” üzerine kalması için “bağımsız yargı” ve devletin çeşitli kurumları; hatta şu anda çatıştıkları düşünülen emniyetteki bazı çevrelerle asker kişiler el ele vermeye devam ediyor. “Devam ediyor” ifadesi üzerinde, bugün bağıracak olanların özellikle durması gerekir.
Bunları düşünmek kimileri için kolay değildir. Ankara’daki vesayetleri kırmak için yola çıkıp da aynı üslüp ve mantıkla konuşmaya başlayanlar için de kolay değildir. Ama bunca fikir özgürlüğü lafı edenlerin bir an bunu düşünmelerinin, vicdanları bakımından faydası olacaktır.
Fransızlara küfrederken sürekli olarak Cezayir ve yeni öğrenilen Ruanda kıyımları belirtiliyor. Doğrudur, Fransız devleti 50 yıl önce Cezayirlilere, çok daha yakında da Ruandalılara karşı kıyım uygulamış ya da uygulanmasına göz yummuştur.
Bunu tekrar edenler için faydalı olabilecek birkaç basit bilgi verelim:
Fransız toplumu Cezayir’de yapılanları kendi basınından ve olaylar yaşanmaktayken öğrenmiştir. Fransa devletinin bu tutumuna karşı çıkan Fransızlar hemen seslerini yükseltmiş, bazı gazetecilerin evleri bombalanmış ama hem Fransa basını hem de Fransız aydınlar işin peşini hâlâ bırakmamıştır.
Ruanda’da olanları da Fransız halkı yine Fransız basınından öğrenmiştir. Amerikan basınından ya da Türk basınından değil; Fransız basınından öğrenmiştir.
Belki bu birkaç basit bilgi, bugün Fransa’ya daha çok bağıracak olanların gözlerini aynadan kaçırmalarına yetmeyecek; ama bu birkaç basit bilgi, vicdanlı ve aldatılmaktan bıkmış insanların, sesleri diğerleri kadar yüksek çıkmasa da her zaman çoğunlukta olduğu inancıyla hatırlatılmıştır.