Rusya ile Amerika, Suriye içindeki çatışmaların durması için bir anlaşmaya vardı. Bu, Suriye’nin siyasi ve askeri kontrolünün Rusya’ya bırakılması anlaşmasıdır.
Amerika Rusya ile anlaşmasını bir adım ileriye götürürken Ankara’dan da, imayla filan değil, açık açık Suriye’ye doğru ateşi kesmesini istemektedir.
Türkiye’nin şu andaki pozisyonu bellidir. YPG veya başka bir mihraktan Türkiye’ye doğru ateş açılırsa buna misliyle cevap verilecektir.
Türkiye’nin bunu yapmaması konusunda anlaşma olması için de Amerika ve Rusya, YPG’den açılan ateşleri durdurma güvencesi vermelidir.
YPG gibi bir örgütün Türkiye için ne ölçüde bir tehdit oluşturduğunun tartışması da yapılmaktadır.
Türkiye’nin sınır ötesinde ve sınırları içinde “savaşçı” bir pozisyonda olmasının, en azından “savaşan taraf” algısının ortaya çıkmasının da içerde yol açtığı “hamaset” dışında belli sonuçları vardır.
Amerika ile Rusya’nın Türkiye’yi Suriye meselesinin dışında tutma anlaşmaları sağlamlaşırken, Ankara’nın “biz de olacağız” tavrında ısrarı da içeride fazla tartışılmamaktadır.
Ankara, Batı’da “savaş isteyen” taraf olarak algılanmaya devam etmektedir. Rus uçağının düşürülmesinden bu yana bu algı yerleşmiştir.
Türkiye’nin içinde de bir savaş vardır. Bu savaşın çok yorucu ve tahribatı büyük bir savaş olduğu da ortadadır.
Türkiye’nin hem içerde hem dışarıda “savaşçı” pozisyonda kalmasının sonuçlarını yaşamaya çoktan başladık.
Bu noktada siyasi iradenin bu “savaşçı” pozisyondan uzaklaşma hattına geçmesinin koşulları da vardır.
Amerika ile Rusya arasındaki anlaşmalara uymanın hiçbir zorluğu yoktur. Sadece bugüne kadar sarf edilmiş aşırı hamasi ve sert sözler bir iç sıkıntı konusu olabilir.
İçerde yapılacak bir ateşkes de esas olarak Ankara’nın siyasi iradesine bağlıdır. Önce akan kanların durdurulması, şehit haberi gelmemesi hala asıl meseledir.
Savaşçı ve savaşan ülke pozisyonundan çıkacak adımları atabilecek siyasi kuvvet de Ankara’da vardır.