Yirmi iki yıl önce, bir barış sürecinin ilk siyasi adımını Demirel ile İnönü atmıştı. Arkasını getirmediler. On dört yıl önce, Öcalan’ın yakalanmasını yine bir barış sürecine çevirmek mümkünken, dönemin siyasileri bunu düşündükleri hâlde bir adım atılamadı.
Çok taraflı güvensizlik ortamında bir siyasi irade oluşamadı.
Devlet sivil siyasilere güvenmiyordu. Sivil siyasiler Kürt siyasetine güvenmiyordu. Kürt siyasetleri devlete de sivil siyasilere de güvenmiyordu...
Bugün, barış sürecinin çekilme aşamasının yaşanması, üç taraflı güvenin sağlanmasıyla mümkün oldu.
Kuşkuların kaynağı
Gelinen aşamada “provokasyon” korkusunun devam etmesinin, sürekli uyarma ihtiyacı duyulmasının esas kaynağı barış karşıtı “unsur”ların girişebilecekleri “intihar” hareketleridir.
Siyasi iradeye, Kürt siyasetinin taahhütlerine hâlâ güven duymayan ancak yüzde 20’lik bir kesim kalmış olmalıdır. Bu kesimde sürekli olarak anlamsız sorular üretilmeye devam ediyor.
“Çekiliyorlar, ne âlâ” demek yerine gerçekte karşılığı olmayan soru ve kuşkular üretme çabalarının aynı dar çevrelerin öfkelerini kaşımak ve büyütmekten başka bir sonuç vermediğini, vermeyeceğini hâlâ görmüyorlar. Kendi öfkelerini daha da sert ifade ettikçe, bu arada düşünme kabiliyetlerini da daha fazla kısıtladıkça, bu faaliyetlerinin halkta nasıl yansıdığını da anlamak istemiyorlar.
Silahlar gömülse de
Çekilmeyle ilgili her türlü anlamsız soru, küçük ayrıntılar üzerine yapılan büyük tahliller karşısında söylenecek bir tek anlamlı cümle var: Çekiliyorlar, ne âlâ.
Barış süreci, aslında bunun büyük bir demokrasi sürecinin önemli bir dönemeci olduğunu görenlerin artmasıyla kendi mecrasına sağlam şekilde yerleşecektir. Siyasi iradeler bu dönüşümün baskısını hissediyor, sivil toplum da hissettirmek için uğraşıyor.
“Çekiliyorlar, ne âlâ”nın devamı, “demokratik reformlara hız verin” cümlesi, “demokrasi arızalarının tümünün giderilmesi için el verin” talimatıdır.
Çekilmede gömülmüş silahlar varsa da, o silahlar bu şekilde gömüldükleri yerlerde çürüyecek, kimse yerlerini hatırlamayacaktır.
Çıkıyorlar, ne âlâ
Haberin Devamı