Medyada tartışma çok doğaldır, bu tartışmalar sert de olabilir, çok sert de olabilir. Ama bunun sınırı medyanın “varlık nedeni”dir.
Ülkemizde son zamanlarda çok fazla yakındığımız, ama kaynakları üzerinde fikir birliğinde olmadığımız bir “kutuplaşma” yaşıyoruz.
Medya da bu “kutuplaşmadan” nasibini çoktan almış durumda. Bu da olabilir, toplum ve siyasette yaşananlar olduğu gibi, bazen de fazlasıyla medyaya yansır.
Burada bozulan hatları onarmak, hizaları düzenlemek yine medyanın kendi şuuru içinde mümkündür.
Demokrat Parti döneminde de kutuplaşma vardı, 12 Eylül askeri yönetimi döneminde de kutuplaşma vardı. En kötü örnekleri hatırlarsak, Demokrat Parti döneminde gazetecilerin hapse girmesine sevinen başka gazeteciler vardı, bu kutuplaşmanın sonu askeri darbe oldu.
12 Eylül öncesinde medyadaki kutuplaşma askeri darbe sonrasına da yansıdı ve bunun da basına, medyaya ve bütün demokrasiye verdiği zararları bugün çok net görebiliyoruz.
Bugüne gelince, bugün “medya”nın önemli kesimi ciddi bir şuursuzluk örneği sergiledi.
Bir yayın kuruluşunun başkanına suikast yapılıyor, oldukça profesyonel bir suikast. Neyse ki Murat Sancak kurtuluyor.
Ama “biz”, medyanın çoğunluğunu kastederek “biz” diyorum, buna hiç bir tepki vermeden, olağan bir şeymiş gibi davranıyoruz.
Maalesef Star Yayın Grubu Başkanı’na yapılan suikastın ardından bütün basın kuruluşları, bütün yayın organları, gazeteciler ayağa kalkmamıştır.
Murat Sancak üst düzey bir medya yöneticisidir ve ona sıkılan kurşunları, medya mensubu herkes kendisine sıkılmış gibi algılamak ve tepki göstermek durumundadır.
Böyle bir olaya boş gözlerle bakmakla yetindiğimiz zaman medyadaki kutuplaşmayı nasıl hizaya çekebiliriz sorusunu herkes kendisine bir sorsun.
Böyle bir suikasta karşı mesleki dayanışmayı, demokratik dayanışmayı göstermediğimiz zaman yarının yanlışlarını da şimdiden omzumuza almışız demektir.
Medya için kötü bir gün yaşadık ve kendimizden sonra geleceklere de iyi bir örnek sunamadık. Biraz daha düşünelim.