Haberin Devamı
Bektaşi oturmuş, nargilesini tüttürürken münasebetsizin biri gelmiş, “Baba erenler gömleğin kirlenmiş” demiş...
“Ne var yani” demiş Bektaşi.
“Yıkasana...”
“Yıkasam ne olacak, tekrar kirlenecek...”
“Tekrar yıka...”
“Yine kirlenecek...”
“Yine yıka...”
Bektaşi köpürmüş: “Ulan ben bu dünyaya mintan yıkamayı mı geldim!..”
- Geçmişe şöyle bir göz attığınız anlarda Bektaşi’nin öfkesini anlamak kolay. Şunu yap, bunu yap, hep bir mintan yıkamışsın; o mintan hep kirlenmiş, ömür mintan yıkamakla geçmiş...
Baba erenler yine oturmuş nargilesini fokurdatıyorken, etrafındakilere de bir şeyler anlatıyormuş. Laf gelmiş ‘ay mehtabı’na... Bektaşi parmağıyla Ay’ı göstererek bir şey söylemiş.
Fakat bakmış ki etrafındakilerin hepsi Ay’a değil de parmağının ucuna bakıyor.
“Ay’ı görmeye bile mecali olmayanlara ne anlatayım” demiş, etrafındaki herkesi kovmuş, kendi dünyasına dalmış...
- Ay var, dünya var. Gözleri ve beyinleri onları gösteren parmağın ucundan ileri gidemeyenler var.
Baba erenler gibi, öfkelenip böylelerini kovmak ve kendi dünyanda yaşamak da var, parmağının ucuyla gösterdiğini görmeleri için uğraşmaya devam etmek de var.
Yılın son gününde geçmişe bakarken baba erenlerin öfkesiyle burulmak da var, parmağın ucunun gösterdiğinin daha ötesine, ileriye bakarak nargileyi daha keyifle tüttürmek de var.
Yılın son günü ve gecesinde herkesin “derine daldığı” bir an vardır.
O anda hissedilen, güzellik ve iyilik de olabilir, insana güven de olabilir, kin ve nefret duygularıyla burulma da olabilir.
Yeni yılda herkese bol bol akıl fikir, iyilik güzellik olsun, baba erenlerin nargile keyfi sonsuz olsun...