Başbakan arka arkaya iki “açılım” yaptı. Önce yeni anayasa için AKP’nin BDP ile birlikte hareket edebileceğini söyledi. Sonra da Balyoz davası sanığı Orgeneral Saygun’u hastanede ziyaret etti.
Erdoğan, iki alanda da “çatışma” hâlini sona erdirmek istediğini iki gün üst üste ilan etmiş oldu. İki alanda da verdiği “geleceğe bakalım” mesajının karşılığını bulmasını halk da isteyecektir.
BDP yasal bir siyasi partidir. PKK çerçevesinde ve Kürt siyasetinin tümü içinde konumu, etkinliği ve siyaset üslubu ne kadar tartışılırsa tartışılsın, halkın oyunu almış bir siyasi partidir.
Erdoğan’ın, yeni anayasa için BDP ile birlikte hareket etme fikri siyaseten meşrudur. CHP ve MHP’nin yeni anayasaya katılmalarından umudunu kesen AKP’nin bu işbirliğine yönelmesi doğaldır. Diğer iki muhalefet partisinin şu andaki tavırları belli olduğuna göre, BDP ile işbirliği arayışının dışında kalan tek ihtimal medeni bir anayasadan vazgeçmek, bu acil meseleyi 2015 genel seçimi sonrasına ertelemektir.
“Uzatılan el”e BDP’den ilk karşılık, parti sözcüleri tarafından dört madde hâlinde ortaya konuldu.
Bu maddelerin dördü de, herhangi bir pazarlık ortamının unsurları değil, medeni-demokratik bir toplumda olması gerekenlerdir.
Milli ya da ırksal bir üstünlük vurgusu olmayan bir vatandaşlık ilkesi, ana dille ilgili kısıtlamaların kalkması, yerel yönetimlerin güçlenmesi gibi öneriler demokratik süreçte zaten var olmak zorundadır.
BDP, “barış süreci” ilerlerken, kendi siyasi konumlanmasını bu demokratik hatta kurduğunda, “merkez siyaset”te de yerini alacak, ağırlığını artırmanın yolunu açmış olacaktır.
Bu yolun ucunda BDP’nin “etnik siyaset”in ötesine geçip “bütün ülkenin partisi” olarak demokrasi hattında faaliyet gösteren bir siyasi güç hâline gelmesi de vardır.
Şu anda bu, uzaklardaki bir yol olarak görülebilir, ama önümüzdeki iki buçuk yıllık sürede yaşanması zorunlu olan süreçler; üç seçim ve bir referandumla birlikte BDP’nin bu yola girmesine oldukça uygun bir ortam yaratacaktır.
Erdoğan’ın BDP’ye gösterdiği yolun anlamını ve bunun ileriye dönük yansımalarını CHP’nin nasıl göreceği henüz belli değil.
CHP ülkenin ikinci büyük partisidir ve bu süreci, halkın taleplerinin getirdiği sorumluluklarla birlikte “iyi okumak” sorumluluğunu hâlâ taşıyor.