Ak Parti’nin üçüncü genel başkanının seçildiği kongrenin havası, tam bir “başkanlık kongresi” havasıydı.
Ak Parti, başkanlık sistemi için tam uyum pozisyonu alırken, yönetime giremeyenlerin büyük çoğunluğunun yine “birinci kuşak”tan olması da dikkat çekiciydi.
Başbakan Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından istifaya davet edilmesinden itibaren her şey çok hızlı yaşandı.
Kongre kararı, tarihin belirlenmesi, yeni genel başkan için temayül yoklamaları, kongre, Davutoğlu’nun istifası, Binali Yıldırım’ın atanması hiç nefes arası verilmeden, düşünme ve tartışma zamanı bırakılmadan gerçekleşti.
Kongreye, daha önceki kongrelerden alışıldığı üzere bir “şenlik” havası verilmeye de çalışılmadı.
Ak Parti, kamuya açık tartışma geleneği olan bir siyasi parti değildir, iç sorunlar “kapalı siyaset” ile çözülür. Bu yüzden Binali Yıldırım’ın genel başkanlık ve başbakanlığına parti içinden herhangi bir itiraz olup olmadığını bilmiyoruz.
Davutoğlu’nun seçildiği kongre öncesinde, temayül yoklamalarının sonucundan bir tartışma yaşandığı anlaşılıyordu. Bu yoklamalarda en çok oyu aday olmayı düşünmediğini ilan ettiği halde Abdullah Gül almış, ikinci Binali Yıldırım olmuş, Erdoğan’ın tercihi Ahmet Davutoğlu üçüncü çıkmıştı.
Bu kez yapılan temayül yoklamalarında bir ikinci ismin, belki üçüncü ismin de parti yöneticileri tarafından önerilip önerilmediği de bilinmiyor.
Ama dünkü kongrede Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nda ciddi değişiklikler yapılması, dışarıda kalan isimlerin çoğunun birinci kuşak partililer olmasının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isteği ve önerisiyle gerçekleştiği düşünülecektir.
Yeni Başbakan Yıldırım’ın kongredeki konuşmasındaki “başkanlık” vurgusu bundan sonraki siyasi hattı göstermektedir.
Başkanlık sisteminin fiilen sağlamlaşması bu kongreyle sağlanmıştır, ama hukuki durum, yani anayasa değişikliği için de vakit kaybedilmeyecektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bütün siyasi stratejiyi buna göre kurarken, tabii ki parti içinde bir sorun yaşamayacaktır. MHP’nin yedeğe alınmasıyla birlikte, CHP’nin birkaç dişinin daha sökülmesi, HDP’nin merkez siyasetten atılması da bu stratejinin “garanti” unsurlarıdır.