Büyük seçim başarısının bazı sonuçları olacaktı. Nitekim “başkanlık” gündeme en erken gelen konu oldu.
Her iki seçmenden birinin oyunu alma başarısını göstermiş olan bir partinin sistemde bir temel değişiklik için yine halk desteğine güvenmesi çok doğal ve meşru.
Başkanlık tartışması Ak Parti’nin yine her iki seçmenden birinin oyunu aldığı 2011 seçimi ertesinde ve Tayyip Erdoğan’ın halk tarafından seçilmesinden önce gündeme gelmişti.
7 Haziran seçimindeki oy kaybı Ak Parti’nin başkanlık konusunda “fren” yapmasına neden oldu. Bu oy kaybında başkanlık konusunun etkili olduğu farz ediliyordu.
Bu varsayım muhalefetin bütün kanatlarının kuvvetli bir kabulü ve “Erdoğan yenildi” kanaatinin kanıtı olarak ortaya çıkıyordu.
Böyle düşününce de, seçmenin 7 Haziran’da uzak durduğu başkanlık konusuna 1 Kasım’da daha sıcak baktığı da aynı varsayımın devamı olmaktadır.
Yeminli Erdoğan karşıtları bile, 7 Haziran’da söylediklerini hatırlarsa 1 Kasım’da buna uygun varsayımı kabullenmek durumundadır.
Başkanlık sistemiyle ilgili olarak CHP’den herhangi bir olumlu değişim beklemek mümkün değildir. CHP zaten epeyce bir süre kendi içiyle meşgul olacaktır ve yeni politikalar geliştirmesini. sağlıklı tartışmalar yapmasını beklemek abes olur.
Çok hırpalanmış bir boksör görüntüsü veren MHP’nin de bu meseleye nasıl yaklaşacağı meçhul olduğu gibi parti içindeki gelişmeleri de beklemek gerekir.
HDP sözcüsünden gelen ilk siyasi değerlendirme ise, başkanlık tartışmasına açık oldukları şeklindedir.
7 Haziran öncesi ve sonrasında muhalefet üslubu olarak CHP-MHP’ye yakın bir hatta durmuş olan HDP’nin tartışacak ve nesnel değerlendirme yapmak zorunda olduğu çok konu vardır.
Ak Parti’nin milletvekili sayısı şu anda tek başına anayasa yapma veya değiştirme ve bunu halk oyuna sunmak için yeterli değildir.
Bunun için bir partinin desteğine veya diğer partilerin içinden desteğe ihtiyacı vardır. Bu erken tartışmaya bir erken varsayım daha eklersek, bu desteğin gelmesi ihtimali olan parti sadece HDP’dir.