FETÖ kısaltması 15 Temmuz darbe girişiminin imzası olarak ortaya çıktı.
“Fethullahçı Terör Örgütü” dediğimiz yapının “silahlı” kısmını Cemaat’e bağlı olarak hareket eden polisler ve askerler oluşturuyor.
2012’de MİT başkanı ve Başbakan’ın tutuklanmasına yönelik operasyonla başlayan kalkışmanın aktörleri Cemaatçi yargıçlar, savcılar ve polislerdi.
Aynı yapı 17-25 Aralık operasyonuyla, gizli dinlemelerden elde ettiği malzemeyle bir kez daha hükümeti düşürmeyi denedi.
Üçüncü ve kanlı girişim de 15 Temmuz’da önemli sayıda askerin darbe kalkışmasıyla gerçekleşti.
Bunlar gözümüzün önünde, herkesin gözünün önünde cereyan etti. Hepsinde de icraatçılar Cemaatçi hakimler, savcılar, polisler ve askerlerdi.
Bu yapının başka yapılarla ilişkisi, özellikle 15 Temmuz olayındaki işbirlikleri tam olarak ortaya çıkmış değil. Ama Cemaatçi “devlet memurları”nın rolleri ayan beyan ortada.
Bunu dışarıya anlatabilmiş değiliz. Alman istihbarat örgütünün başındaki kişinin son beyanatı da aslında dışarıdaki genel kanaati aktarıyor.
Batı’nın siyasi merkezlerinin FETÖ olayında ikna olmamasının genel bir durum olduğu da ortadadır.
FETÖ olayına kuşkuyla yaklaşanların öne çıkardıkları durum Ak Parti hükümetleri döneminde, Cemaatçi hakim, savcı ve polislerin etkili ve yetkili pozisyonlara gelmeleridir.
Cemaatin, barışçı bir “misyoner” örgüt gibi çalışmasının, siyasi yapılanmayı gözden uzak tutabildiği de doğrudur.
Biz “kandırıldık” diyebildiğimize göre Batı’nın tavrının da önyargılı ve kasıtlı olduğunu söyleyip konuyu kapatamayız.
Görülmekte olan ve açılmaya devam eden darbe davalarında, iddianamelerin bu yapıyı çözdüğünü söylemek de kolay değildir.
Soruşturmaların yürütülme tarzı da zorluğu artırmıştır. “Kuru-yaş” tartışmaları da zihinleri biraz daha karıştırmaktadır.
FETÖ ve 15 Temmuz konusunda bizim ikna olmamızla iş bitmiyor, yargının da soruları gidermesi, dışarıya da bunların sabırla anlatılması gerekiyor.