Haberin Devamı
AKP, on yıllık iktidar döneminde bütün seçimleri kazanmış ve çok az hükümete nasip olmuş bir çoğunluk rahatlığıyla çalışabilmiştir.
Sadece tek başına anayasa değiştirmesine yetecek bir Meclis çoğunluğuna ulaşamamıştır.
Buna rağmen, AKP de eski hükümetlerin çoğunluğunun şikâyetlerini tekrarlıyor.
Önce konu, yürütmenin daha etkili olmasını sağlayacak bir başkanlık veya yarı başkanlık sistemi üzerine gündeme getirildi.
Başbakan Erdoğan‘ın son çıkışı da yargı ve bürokrasinin icraatları engelleme refleksinden hareketle “kuvvetler ayrılığı”nın yarattığı zorluklar üzerine oldu.
“Kuvvetler ayrılığı” zaten en basit anlatımıyla, iktidar gücünün “sınırlanması” üzerine dayanan bir sistemin adıdır.
Yasama yürütmeyi, yargı hepsini denetler.
Yönetimi elinde tutanlar her zaman daha rahat yönetme yolları ararlar. AKP de kendine göre bir “daha rahat yönetme” arayışı içinde.
Siyaset bilimciler, yönetim sistemlerini, siyasi sistemleri her yönüyle tartışıp duruyor, ama her tartışmanın içinde de bütün iktidarları “mutlak güç”ten uzak tutacak ve mümkün olduğunca geniş bir “yönetime katılma”yı sağlayacak tedbirler yer alıyor.
Şu anda bizim siyasi sistemimizde “arıza” tespit edenlerin çıkış noktaları “bize özgü” gerçeklerdir.
Bürokrasi, modern demokrasilerin hiçbirinde olmayan bir özerk yapıyı korumakta direniyor. Bu durumun yürütme açısından anlamı, sistemin temeline ait olmayan bir “kısıtlayıcı yapı”nın mevcudiyetidir. Söz konusu yapının bir özelliği de yine demokratik sistemde meşru olmayan bir “siyasallaşma”yı barındırmasıdır.
Yargı ise zaten, uzun bir süreçte yapılanmış “devleti koruma” reflekslerinden oluşan kimliğiyle her zaman siyasete müdahaleyi doğal bir hak hâline getirmiştir.
Bu yapılanmalar, demokratik kültürün uzlaşmaya dayalı siyaset anlayışının tam tersi olan “savaş”a dayalı bir siyaset geleneğiyle kazandığı kuvvetini korumaya çalışıyor.
Bugünkü “bölünmüş toplum” ve birbiriyle kıyasıya savaşarak siyaset yapma hâli bu temel yapılanmalar sayesinde varlığını koruyor.
Arızanın kalbindeki anahtar kavramlar “devlet düşmanlığı”, “ülkenin uçuruma götürülmesi” ve bunların çevresindeki “savaş ruhu”dur.
“Savaşan kuvvetler” yapısı başlı başına bir “arıza” olarak yaşıyor ve mevcut sistemde asıl tamir edilmesi gereken budur.