Heyecanlı ve gergin bir seçimin ardından, yeni hükümet çalışmalarının da bu heyecandan nasibini alması, siyasetin temposunun yükselmesi beklenirdi.
Ama Ankara’da öyle bir hava var ki, sanki Ak Parti dahil hiç kimse siyasi iktidar olmak, halkın ilgisini çekecek hamleler yapmak niyetinde değil.
Bir hükümet var, görevine devam ediyor, yani ülke hükümetsiz değil, böyle devam etse kimsenin rahatı da kaçmaz, herkes kendi yerinde oturmaya devam eder.
Ankara’nın üzerine çökmüş olan yorgunluğun bayağı ağır olduğu şu andaki hareketsizlikten iyice anlaşılıyor.
“Türkiye’nin kaybedecek vakti yok” cümlesi hem duymaya hem söylemeye çok alıştığımız bir cümledir.
Ama şu andaki görüntü birçok alanda zaman harcama, sadece zamana oynama görüntüsünden ibarettir.
“Siyaset boşluk kaldırmaz” sözünü de çok iyi biliriz, çok tekrarlarız, “yönetim boşluk kaldırmaz” şekliyle de hatırlarız.
Siyasette, yönetimde boşluk duygusu ortaya çıktığı anda birileri, yorgun olmayan birileri o boşluğu doldurur.
Şu anda da bazı boşlukları doldurma girişimleri ufak ufak da olsa kendini gösteriyor.
Daha önce defalarca olduğu gibi, “barış süreci”nde bir duraksama, boşluk olduğu anda ortaya “savaş süreci” çıkıyor. Adım adım ilerliyor.
Siyasette, demokratik ve sivil siyasette bir boşluk olduğu anda bu boşluğu doldurmaya aday kuvvet her zaman “devlet” olmuştur, şu anda da öyle olmaktadır.
Darbelerin, darbe girişimlerinin hesabının sorulmasından vazgeçildiği anda, bu mesele Gülen Cemaati’yle mücadelenin bir unsuru olarak kullanılmaya başlandığı anda ortaya çıkan siyasi irade boşluğunun sonuçlarını da yakın dönemde görebiliriz.
Ak Parti 13 yıldır, Tayyip Erdoğan 21 yıldır ilk kez bir seçim başarısızlığı olarak görülebilecek bir sonuçla karşılaşmış olsa da şu anda iktidardadır, önümüzdeki seçime kadar da iktidarda olacaktır.
Ankara ve Ak Parti, yorgunluğunu en kolay ve düz çatışma alanlarında giderme yoluna giderse gerçek yorgunluğu atmak daha da zorlaşır. Bu da sonuçta yorgunluğu kabullenmekten başka bir şey değildir.