Obama’yı, Türkiye’ye gereken önemi vermediği için çok eleştirdik.
Beklentimiz, Ankara’nın Ortadoğu krizinde Amerika’nın birinci müttefiki muamelesi görmesiydi.
Trump da başkanlık koltuğuna oturduğundan bu yana Ankara açısından farklı bir pozisyona yönelmiş değildir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump ile görüşmesi öncesinde Ankara kaynaklı bazı beklentiler açıkça ifade edilmiştir.
Ancak 20 dakikalık bir görüşmeyle, ayrıca çeviri dolayısıyla neti 10 dakika olan bir görüşmeyle Amerika’nın tercihlerinin değişeceğini beklemenin biraz fazla olduğuna da pek az değinilmiştir.
Amerika, Suriye krizi ve DEAŞ’ın tasfiyesinde Suriye Kürtleriyle işbirliği yapmaya devam edeceğini göstermiştir.
Suriye Kürtlerini PYD-YPG’nin temsil ettiğini Trump da Obama gibi kabul etmekte ve bu örgüte DEAŞ’a karşı askeri destek vereceğini tekrar etmektedir.
Amerika, en yetkili ağızdan PKK’nın bir terör örgütü olduğunu söylese de onun uzantısıyla işbirliği yapacağını da gizlememektedir.
Amerika için Türkiye, Ortadoğu krizinde “yabancı” bir unsurdur, Suriye Kürtleri ise Irak Kürtleri gibi bölgenin “yerli” unsurlarıdır ve orada olacaklardır.
Sadece Amerika’nın değil, Rusya’nın da Suriye Kürtlerine aynı açıdan baktığı bilinmektedir.
Hem Amerika hem Rusya’nın PYD-YPG’den istedikleri, Türkiye’ye “bulaşmaması”dır.
Türk tarafından gelen her silah sesinin karşısında hem Amerikalılar hem Ruslar sembolik dayanışma gösterisi yapmaktadır.
Kuzey Irak Kürdistan özerk bölgesinin bağımsızlık referandumuna hem Amerika’nın hem Rusya’nın onay verdiği de anlaşılmaktadır.
Eski Irak toprağında bağımsız bir Kürdistan, eski Suriye toprağında da özerk bir Kürt bölgesinin ortaya çıkmasıyla Ortadoğu haritasında Birinci Dünya Savaşı’ndan beri en büyük değişiklik hayal olmaktan çıkacaktır.
Bu değişiklik de Ankara’nın yüz yıllık korku ve tedirginliğin gerçekleşmesi anlamına gelmektedir.
Bu süreçte Ankara’nın ağırlığı olabilmesi için sadece Amerika ve Rusya değil, Avrupa’nın anlayışına da ihtiyaç vardır.