Bunca yıldır her cins tecrübeyi yaşamış olmamıza rağmen “yürüyüş” de bitmemiş dertlerimiz arasında duruyor.
Böyle bir sorunu olmayan ülkelerde ne yapıldığını herkes biliyor. Şiddete başvurmayan, kin ve nefret saçmayan, başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar vermeyen bütün toplantı ve gösteriler serbesttir.
Bu gösteri yürüyüşünde ifade edilen fikirleri ve talepleri beğenmeyen de gider karşı yürüyüş düzenler, ama kimse birbirine elini süremez.
Böylece toplumda “negatif enerji” birikmediği gibi yerini “pozitif alışveriş” alır.
Biz, 2 binli yıllarda bu konuda epeyce gelişme sağlamış olmamıza rağmen maalesef yine ters bir havaya girdik.
Bu girdiğimiz havayı, Washington’da dünyaya seyrettirmek gibi bir gaflete bile imza attık. Almanların Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın korumalarına karışmaları oldukça rahatsız edeci bir durumdur.
Ama en az o kadar rahatsız edeci olan da bir Türk güvenlik görevlisinin 19 yıl hapis cezası talebiyle yargılanacak olmasıdır.
Amerikan kanunları belli olduğuna göre 19 yıl hapis yatma tehlikesiyle karşı karşıya olan polis memurumuz ne ifade verecek? “Biz protesto yürüyüşü sevmeyiz, dayanamadım vurdum” mu diyecek?
Büyük bir olay çıkmadığı için, geçen birkaç yıldır yapılan LGBTİ yürüyüşünün bu yıl yasaklanması fazla yankı uyandırmadı.
Ama dünya medyasında kendisini demokrasi olarak gören ülkeler arasında bu yürüyüşü yasaklayan tek ülke olarak tekrar adımız yazıldı.
CHP genel başkanının başında ilerlediği “adalet yürüyüşü”nün yasaklanmasını önermiş olanları da bu arada hatırlamakta fayda var.
Ama bugün demokratik dünyada “toplantı ve gösteri yürüyüşü” diye bir sorun olmadığına göre ne yapacağımız bellidir.
Bunun için de önce alışmaya karar vermemiz gerekiyor. İnsanların yürümesine, fikir ve duygularını yürüyerek ve başkalarına zarar vermeden ifade etmelerine alışmamız gerekiyor.
Ve alışacağız. Başka yolumuz yok. Diğer yolların hangi kavşaklara çıktığını görüyorsak her yürüyene saygı göstermemiz gerektiğini de görürüz.
İster İstanbul’da olsun, ister Washington’da...