‘Ben seçilseydim bir koalisyon kurulmuştu’

23 Ağustos 2015

‘Kırılma noktası Meclis Başkanı seçimidir. Cumhurbaşkanı için de sürpriz oldu. Ben seçilseydim, bugün bir koalisyon hükümeti mutlaka kurulmuştu. Erdoğan seçim değil, koalisyondan yanaydı’“Ben bu işlerin buraya gelmesine karşı, buraya gelmemesi için en etkin mücadeleyi verdim. Başkanlık seçimi böyle sonuçlanmamış olsaydı, bugün koalisyon kurulmuştu.” Bu sözler, CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal’a ait. Baykal’ın “Böyle sonuçlanmamış olsaydı” dediği ‘başkanlık seçimi’, TBMM Başkanlık seçimi.- Erdoğan neden hemen görüşmek istedi?7 Haziran seçiminin hemen ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmeyle gündemin en dikkat çekici ismine dönüşen, ardından da partisi CHP’nin TBMM Başkan Adayı olan Deniz Baykal, “Mücadelem, bugüne gelinmemesi içindi” diye konuştu. İşte Baykal ile dün telefonda yaptığımız ‘Pazar röportajı”...- Sayın Baykal, yarın (bugün) itibariyle artık kurulacak seçim hükümetinin ayrıntılarını konuşacağız. Siz...- Bakın işte zaten konu bu. Bu noktaya gelinmesin diyeydi benim bütün mücadelem. Daha ilk günden, yani o ilk görüşmede ben yeni bir seçime, bir erken seçime gitmek değil, tamamen bir koalisyon kurulmasının gerektiğini anlattım.- Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 10 Haziran Çarşamba günü yaptığınız görüşmeden bahsediyorsunuz...Evet... Bakın, seçimin hemen ertesinde, Sayın Erdoğan daha hiç konuşmadan, ben, “Türkiye seçime gitmemelidir, bu tablodan bir koalisyon hükümeti çıkmalıdır” dedim orada. Ve bu kabul gördü. Hemen ertesi gün, bizim görüşmemizin ertesi günü gençlerle bir görüşme vardı. İlk değerlendirmesini orada yaptı Cumhurbaşkanı. - Yani kamuoyu önünde konuşmadan önce sizle görüşmeyi mi tercih etti?Seçimden sonra ağzını açmadı ve Sayın Cumhurbaşkanı benimle görüşmek istedi. Zaten bir an önce görüşme isteğini de şu gerekçeyle ifade ettiler, dediler ki, “Kamuoyuna yarın bir konuşma yapacak (Erdoğan’ın 11 Haziran’daki 4’üncü Uluslar arası Öğrenciler Mezuniyet Töreni’ndeki konuşması) yani sizinle görüştükten bir gün sonra bir konuşma yapacak, o konuşmadan önce sizinle görüşmek istiyor” dediler. Zaten onun üzerine alelacele görüşme planlandı ve geldik görüşüldü.Alternatifleri saymış- O görüşmeye ilişkin daha önce bazı açıklamalar yaptınız ama bugün daha detaylı ne söyleyebilirsiniz?O görüşmede temel konu, ‘Türkiye seçime mi, koalisyona mı gitmelidir’di. Ben bütün gücümle Türkiye’nin mutlaka bir koalisyona yönlendirilmesi gerektiğini, bir koalisyonun bu ortamda milletin iradesine uygun çözüm olacağını ve bunu içimize sindirmemiz gerektiğini söyledim. Bütün koalisyon alternatiflerini sayarak, bir koalisyonun oluşmasına katkı yapmak durumunda olduğunu söyledim. Ayrıntılarıyla, uzun uzun bunu konuştuk.- Cumhurbaşkanı da sizle hemfikir miydi?Benim bu yaklaşımım kabul gördü. Tayyip Bey de o anlayışın içinde, ertesi gün o gençlerle yaptığı konuşmayı tamamen o mantığa oturttu. Ve orada dedi ki, çözüm koalisyondur, onun gereğini yapalım.‘Erdoğan için de sürpriz oldu’- Yani Cumhurbaşkanı da koalisyon hükümeti kurulmasından yanaydı.Şimdi bakın, o konuşma, seçimden sonraki ilk konuşmasıdır Tayyip Bey’in. O konuşmada, egolarımızdan sıyrılalım dedi, millet iradesini ortaya koymuştur, bir koalisyon kaçınılmaz gözüküyor dedi. Bu durumda bütün imkanları kullanıp bir koalisyonu gerçekleştirmeliyiz diye bir konuşma yaptı. O konuşma, işte bizim görüşmemizin ruhunu yansıtan bir konuşmaydı. Pekiyi bu ne kadar devam etti? Meclis Başkanı seçimine kadar. Meclis Başkanı seçilinceye kadar tablo buydu. O yüzden diyorum, eğer Meclis Başkanlığı seçimi o şekilde sonuçlanmış olsaydı (uzlaşı ile kendisinin seçilmesini kast ediyor) bugün mutlaka bir koalisyon, ya CHP AKP, ya AKP MHP koalisyonu, mutlaka kurulmuştu diyorum.- Yani siz Meclis Başkanı seçilseydiniz... Ne zaman o seçim (Meclis Başkanı seçimi) bir sürpriz olacak şekilde, Cumhurbaşkanı için de sürpriz olacak şekilde, bir AKP’li Meclis Başkanı’nın seçilmesiyle sonuçlandı, ne zaman “Birlikte bir Meclis Başkanı seçerler ve bir koalisyonu hayata geçirirler” diye düşünülen partiler tam tersine dağınık dağınık bir görüntü verdiler ve “Bir AKP’linin oraya gelmesine izin vermeyiz” diyen MHP’nin katkısıyla bir AKP’li Meclis Başkanı seçildi; o andan itibaren Sayın Erdoğan’ın tavrı değişti. Bunu görünce, Cumhurbaşkanı da dedi ki “Bırakın koalisyonu, seçim.”Onun yönlendirmesiyle elbette bunu herkes biliyor, herkes söylüyor iş buraya geldi. Ben de bu noktayı görünce, hatırlayın, dedim ki “Koalisyon görüşmeleri artık bir tiyatrodur.” Bu ne demekti? Artık taraflardan biri seçim kararını almış, ülkeyi seçime götürecek, görünüşü idare etmek için işte böyle oyalanıyor Türkiye.Erdoğan ne demişti?Cumhurbaşkanı, Baykal’ın bahsettiği konuşmayı 11 Haziran’daki Uluslararası Mezuniyet Töreni’nde yapmıştı. Erdoğan, şu ifadeleri kullanmıştı: “Anayasal, yasal süreç içerisinde herkes egolarını bir kenara koymalı, bir an önce ülkemizde hükümet kurulmalı ve kaldığımız yerden, devlette devamlılık esastır anlayışıyla bu süreç devam etmelidir. Türkiye’yi hükümetsiz bırakanlar bunun hesabını ne tarihe ne de millete veremezler.“MHP’nin tek hedefi CHP’ydi- Pekiyi... Sizin az önce bahsettiğiniz mantığa göre, yani Meclis Başkanlığı seçiminde ortaya konacak bir uzlaşı, koalisyon zeminini oluşturacaktı ise... O seçimde MHP’nin AKP’ye destek vermesiyle, bu iki parti arasında bir koalisyonun ortaya çıkması gerekmez miydi?Hayır. Onun derdi bir koalisyonun kurulup kurulmamasından çok CHP’nin böyle etkin rol oynama şansından yoksun bırakılmasıydı. Kırılma orada olmuştur. O seçimin sonucu, Meclis’te bir uzlaşmanın göstergesi olsaydı, koalisyon kurulurdu. Ya AKP CHP ya AKP MHP... Zaten dediğim gibi, Cumhurbaşkanı’nın da ülkeyi seçime götürmeye yönelmesi de o andan itibaren ortaya çıktı. - MHP’nin konuya bakışı bu muydu diyorsunuz?Evet ama bunları sonra konuşuruz. Benim söylemeye çalıştığım şu. Aslında herkes şunu görmeli. Şimdi diyorlar ya siyaset bir çözüm üretemedi... Hayır, siyaset bir çözüm ortaya koyuyordu. Hele, şu anda senin telefondaki muhatabın (kendisini kast ediyor) bu konuda, Türkiye’de bir koalisyonun kurulmasına yardımcı olacak etkin bir rol oynadı. Belli bir etkinliği sergiledi ve belli bir tablo da ortaya çıktı ama işte o Meclis Başkanlığı seçiminin sonucu bu tablo değişti. Böyle işte. Bütün bu anlattıklarımın kıymeti bilinsin.

Devamını Oku

8 şehit, çarpıcı detaylar ve jammer gerçeği

20 Ağustos 2015

PKK, EYP’lerinden (El Yapımı Patlayıcı) birini daha, önceki gün Siirt - Pervari karayolunda infilak ettirdi.8 askerin şehit olduğu bu saldırıya uğrayan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterinde, TTZA kısaltmasıyla anılan Taktik Tekerlekli Zırhlı Araçtı.Askeri aracın ‘zırhlı’ olması elbette mühim ama patlayıcının gücü, dolayısıyla yarattığı etki, hedefin özelliklerini ikinci planda bırakabiliyor.Bu son saldırıda olduğu gibi.Nasıl mı?..Bu nasıl bir EYP?O zırhlı aracın boş ağırlığı 6 bin 300 kg. Yani 6 tonun üzerinde.İçindeki 8 personel ile birlikte, o anki ağırlığı yaklaşık 7 ton.EYP’nin ne denli güçlü olduğunu şuradan anlayabilirsiniz.7 tonluk o araç, patlamanın etkisiyle yerden 4 metre yükselmiş ve bulunduğu noktadan tam 12 metre öteye uçmuş !Düşünün...800 metrelik kablo bağlantısıGelen bilgilere göre; bu saldırıda kullanılan EYP, telsiz ya da cep telefonu düzenekli değil, kabloluydu.Bombaya, tam 800 metre uzunluğunda bir kablo bağlıydı ve teröristler bu mesafeden ‘görerek’ bastılar o kablonun ellerindeki ucunda yer alan butona.PKK’yı kablolu düzenek kullanmaya zorlayan ise bölgede kullanılan askeri araçlarda bulunan ‘jammer’lar.Bu son saldırıya hedef olan zırhlı araçta jammer vardı. Gelen bilgi bu yönde.Yani bomba, kablo düzenekli olduğu için patlatılabildi.Jammer gerçeğiPKK’nın EYP’lerinden zarar görmemek noktasında öncelikli mesele (yukarıda anlattığım gibi) saldırıya uğrayan aracın niteliklerinden ziyade, o bombanın ‘patlamasına engel olacak’ donanımın var olup olmadığı.Yani ‘jammer’ların.‘Jammer’, frekans karıştırıcı ya da sinyal bozucu elektronik cihazların genel adı.Çalıştırıldığında, belli bir alandaki telsiz ve cep telefonlarını kilitleyen jammerlar, PKK’nın EYP’leri patlatmasının da önüne geçebiliyor. Çünkü düzeneğine ya telsiz ya da cep telefonu bağlı olan o patlayıcılar; uzaktan, görerek, aynı frekansı kullanan bir başka telsizin mandallanması veya o cep telefonunun aranması yoluyla infilak ettiriliyor.Jammer çalıştırılarak bölgede ‘kapatma’ yapıldığında, işte o telsiz ya da telefonlar işlevsizleştirilmiş oluyor.Jammer (son saldırıda kullanılan gibi) kablolu ya da sensörlü EYP’ler için değil ama telsiz ya da cep telefonlu düzenekleri bloke etmekte kesinlikle etkili bir yöntem. Hatta tek çözüm.Jammer ihalesi ne zaman sonuçlanacak?Askeri kaynaklar, bölgede jammersız araçlarla intikale çıkılmadığına dikkat çekiyorlar.Hatta, ‘geliştirilmiş araç jammerları’nın kullanıldığının altını çiziyorlar. Yani son güncellemeler yapılarak sadece 2G değil 3G’yi de kapsayan, yeni telsiz frekansları eklenmiş, kapatma mesafesi artırılmış, güçlü jammerların.Ama belli ki, yine de; bölgede kullanılmakta olan ‘geliştirilmiş araç jammerları’nın sayısı yetersiz.Çünkü aldığım bilgiye göre;Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM), Mayıs ayında bir jammer ihalesi açmış.550 adet araç tipi jammer alımı ihalesi...Bu tip jammerların tanesi yaklaşık 80 bin ABD Doları.550 jammerın toplam bedeli 44 milyon Dolar. Yani yaklaşık 130 milyon TL.Bu ihale henüz sonuçlanmış değil. Üstelik, ihale bugün sonuçlansa bile cihazların arazide kullanılmaya başlanması neredeyse bir yıl sonra mümkün olacak. Çünkü üretici firma sayısı ve üretim kapasitesi belli. Ve kazanan firma, üretime, ihaleyi aldıktan sonra başlayacak.Dolayısıyla...İhtiyaç duyulan 550 jammerın, envantere, bir an önce eklenmesi için yapılabilecek, yapılması gereken bir şeyler olmalı.***Bu arada...Neredeyse 3 sene önce, 11 Ekim 2012’de, bu köşede yer alan yazının başlığı, “Güneydoğu’da jammer gerçeği”.Konunun farklı boyutlarını ve detaylarını görmek isterseniz buyurun...( http://www.gazetevatan.com/murat-celik-486680-yazar-yazisi-guneydogu-da-jammer-gercegi/ )

Devamını Oku

‘Her şeyi yaptım gönlüm müsterih’

19 Ağustos 2015

Başbakan Davutoğlu, koalisyon görüşmelerinde üzerine düşen her şeyi yaptığını belirterek “Müsterihim. Arkada bütün ihtimalleri tüketmeden görevi iade etmezdim” dediBaşbakan Ahmet Davutoğlu gazetelerin Ankara temsilcileriyle dün bir araya geldi. Davutoğlu hükümet kurma çalışmalarından çözüm sürecine kadar birçok konuda önemli açıklamalar yaptı:DAHA 5 GÜN VAR: 24’ten Ağustos’tan itibaren erken seçim kararı alınıp, Cumhurbaşkanımız tarafından gerekli görevlendirmelerle bu sürece girmemiz halinde... Tabii YSK karar verecek ama 25 Ekim, 1 Kasım, 8 Kasım, 15 Kasım yani bunlar olabilecek tarihler... Daha ileriye gitmesi durumunda iklim şartları zorlar... Daha 5 gün var, ne olacak bilemeyiz. Cumhurbaşkanımızın takdiri... Ama biz önümüzü görmeden yola çıkamayız. O GÜN DÜŞÜNÜLÜR: Cumhurbaşkanımız “Yollar tükendi, erken seçim” dediğinde, Meclis Başkanımızla Cumhurbaşkanımız istişare edecek, dağılım belli olacak; şu partiye şu kadar, bu partiye bu kadar. İlk defa olacağı için hukuki tartışmalar da içinde olabilir. Görevlendirilen Başbakan, isimleri tespit edecek, onlara teklif edilecek. Cumhurbaşkanımıza arz edilecek bu liste. Sonrası herhangi bir hükümet kurulması gibi işleyecek. Anayasa her partiden bakan alınacak diyor. Yasal çerçeve öyle diyor ama nasıl olacağı tabii o gün, o usul içinde düşünülür. MECLİS’TE ÇÖZÜLMELİYDİ: Biz bütün ihtimallere hazırlıklıyız. Benim de, diyelim böyle bir görevlendirme olması halinde, göz önüne alacağım şey ehliyet, liyakat ve uyumdur. Ama daha bunları söylemek için erken. Hani Davutoğlu kendine yeni bir rol biçti, bir de hükümet kuruyor demesin kimse. Açık söyleyeyim 23 Ağustos’tan önce bu sorunun parti genel başkanları tarafından Meclis’te çözülmesini daha doğru bulurum dedim. Çağrıda da bulundum; Kılıçdaroğlu ve Bahçeli üçümüz oturalım diye. Cumhurbaşkanını böyle bir denklemle karşı karşıya bırakmamalıydık. KAPI AÇIK: Seçime bir, iki, hatta üç partinin koalisyon hükümetiyle gidebilirdik. Kendi irademizle gitmiş olurduk. Ben hala bu kapıyı açık bırakmaya taraftarım. Yani eğer görüşlerini tekrar gözden geçirirlerse, seçime gitme noktasında kurulacak seçim hükümetleriyle ilgili rezervlerini... CHP, MHP, AK Parti, birlikte genel başkanlar oturup konuşabiliriz. İADE ETMEZDİM: (“Ben her şeyi yaptım” diyebiliyor musunuz? sorusu üzerine) Kesinlikle. Onu dememiş olsaydım, görevi iade etmezdim açık söyleyeyim. Her şeyi yaptım, gönlüm gayet müsterih. Görevimi yaptım, iade ettim ve şimdi önüme başka bir motivasyonla bakıyorum. Yani kongre ve diğer konuları önüme aldım ona bakıyorum. Arkada bütün ihtimalleri tüketmeden görevi iade etmezdim. KILIÇDAROĞLU DAHA DENGELİ: Bazı partiler meseleyi sadece “Seni başkan yaptırmayacağız” türünden, Ak Parti karşıtlığı, Erdoğan karşıtlığına odaklı yürüttüler 7 Haziran’da. Şimdi, bu yolla netice aldıklarını düşünüp aynı yöntemleri kullanarak netice almaya çalışalım diyor olabilirler. Son dönemde Sayın Kılıçdaroğlu daha dengeli bir üslup kullanıyor Cumhurbaşkanlığı makamıyla ilgili. Ama birbirleriyle hiç bir yerde bir araya gelemeyen MHP ve HDP’nin Cumhurbaşkanlığı ve Ak Parti karşıtlığı söz konusu olduğunda aynı üslupla bir araya gelmiş olması da dikkat çekici. HDP SEÇMENİNE SAYGIMIZ VAR: Anayasa Parlamento’daki bütün partilerden bakanlar olacak diyorsa biz de herhalde anayasanın dışına çıkamayız. Ve HDP’nin söylemlerine politikalarına karşı olabiliriz. Son derece yıkıcı bir tutum sergilemişlerdir. Açıkça söylüyorum ama HDP’ye oy vermiş seçmene saygımız vardır. Demokratik süreçler sonucunda ortaya çıkan siyasi tabloya da saygımız var. HDP’yi Meclis’e biz getirmedik. Meclis’te ortaya bir hükümet çıkmamasının sorumlusu biz değiliz. Tüzük değişecek- Üç dönem kuralının bir felsefesi var ve bunun doğru da olduğu kanaatindeydim. Ama burada bir taraftan 25’inci dönemle birlikte 3 dönem yasağı kalkan, ara vermiş arkadaşlar var. Mesela bu masada yer alan üç arkadaşımız (Faruk Çelik, Beşir Atalay ve Ömer Çelik) ayrıldı. Onların engeli de zaten tüzük gereği kalkıyor. Bir de bu kısa dönem ile üçüncü dönemi olanlar var. Şimdi bizim görevimiz ne? Bir, kimseye haksızlık yapmamak. İki, bu ilkeyi felsefesine uygun şekilde uygulamak. Üç, bu insan kaynağını en geniş bir potada değerlendirebilecek şartları oluşturmak. Dolayısıyla, mesela bir tüzük değişikliği komisyonu oluşturup, bu durumu konuşup bir yol bulacağız. İnşallah herkesi adalet ve ilke bütünlüğü bağlamında tatmin eden bir sonuca ulaşacağımızı ümit ediyorum. Ben bunu MYK’da arkadaşlarımla istişare etmeden dün (önceki gün) MKYK’da istişare ettik, bir tüzük değişikliği olacak. Bunun nasıl olacağına karar vereceğiz. Kimsenin devre dışında kalmayacağı ve benim elimizdeki insan kaynağını en çeşitli bir şekilde tutabilecek bir formül üzerine düşünüyorum.Kongre tarihi neden 12 Eylül?“Kongreyi ertelemiş olsak, ya AK Parti içinde ya da Türkiye’de olağan dışı bir atmosfer varmış gibi bir kanaati sanki bizim de benimsediğimiz sonucu çıkabilirdi, bu bir. İki, şöyle bir şey yaydılar; efendim, Davutoğlu’nun kaygısı kongreye başbakan olarak gitmek, onun için koalisyon kurmak istiyor. ... Dün aldığımız kararla iki mesajı vermiş olduk. Bir, AK Parti’de, Türkiye’de de olduğu gibi olağan dışı bir durum yoktur. Kongre olağan dönemi içinde yapılır. İki, AK Parti, teamülleri güçlü, çok sağlam bir siyasi ahlak zemini olan bir partidir ama aynı zamanda demokratik bir çerçevede hareket eder. Takvimimizde 12-13 Eylül hafta sonu uygundu. Yani 12 Eylül önüme güzel bir pas olarak gelmişse o tarihi atlamak doğru olmazdı.”‘90’lara dönen PKK’“Kimse seçime giderken kamu düzeni üzerinden bir müzakere yürüteceğimiz vehmine kapılmasın. Kamu düzenini sağlarız, seçime gideriz ama seçime gidiyoruz diye ‘şuradaki silahlı grupların mevcudiyetine siz de göz yumun’ gibi bir yaklaşım benimsemeyiz. Müsamaha göstermeyiz. Ama birisi kamu düzenini bozacak bir tutum içine girmezse zaten ortada sorun kalmaz. 90’lı yıllarda çok tenkit edilen yol ve yöntemler şimdi kim tarafından uygulanıyor? Şimdi kim yapıyor bu faili meçhulü? Bölücü terör örgütü yapıyor. Baskı yöntemlerini terör örgütü yapmaya çalışıyor. Bunlara karşı alınan tedbir güvenlikçi bir yaklaşım değil özgürlükçü bir yaklaşımdır.”‘Bazı tweet’leri doğru bulmadım’Kime oy vermiş olursa olsun, seçmene yapılan saygısızlığı mazur görmem. Kime oy verirse versin, seçmenin iradesi esastır ve seçmene saygıdır demokrasinin esası. Başka partilerden çok daha ağır tweetler, şahsıma ve Cumhurbaşkanımıza dönük olarak çok daha ağır ifadeler kullanılmış olmasına rağmen, bizim bazı arkadaşlarımızın tweetlerini doğru görmediğimi söyledim. Bu konuda da Grup Başkanvekillerimiz arkadaşımız ile konuşuldu, bu konulara itina gösterilmesi istendi. MHP kanadından atılan tweetlere veya yapılan açıklamalara baktığımızda, bunların siyasi nezaket kurallarına uyduğunu kimse söyleyemez. HDP’deki üslup bozukluğu yine resmi açıklamalarda Cumhurbaşkanlığı makamına saygısızlık, Başbakanlık makamına dönük olarak yaptıkları spekülatif ve ahlak dışı yani siyasi ahlak dışı yaklaşımlar...” Müsamaha etmeyiz“Şehir yapılanmalarına dönük operasyonlar devam edecek. Hiçbir şekilde şehirlerimizde, mahallerimizde hendek kazmak, kapatmak vesaire yollarla bir tavır içine girmek buna müsamaha edilmedi, edilmeyecek. Birilerinin özerklik ilanı gibi tavırlar içine girmesine de izin vermeyiz. Türkiye bir kaos ülkesi değil, demokratik bir hukuk devleti, belediye başkanları bu demokratik hukuk devleti kuralları içinde çalışırlar. Kırsal alanda da terör örgütüne karşı mücadelemiz devam edecek; ta ki kamu düzeni şehirde, kırsal alanda her yerde sağlanana kadar. ‘Endişe olmasın’“Dünyadaki genel dalgalanma ile sizin ülkenizdeki dalgalanma arasındaki ilişki... Kur dalgalanmalarında genel trendden çok ciddi sapmalar varsa, o zaman bir kaygı duyma ihtimali ortaya çıkar. Ama aynı dalga boylarındaysa, bu sizin dünya ekonomisindeki trendi takip ederek ekonomi politikalarını gözden geçirmeniz için bir işarettir. Son döviz kuru yükselmeleri belirsizliklere rağmen, dünyadaki genel dalgalanmadan büyük bir ayrışma trendi göstermiyor bize; bu olumlu bir şey. Yani burada kaygılandırıcı bir durum yok. Ama dünya ekonomisinde kaygılandırıcı bir durum var mı? Var.

Devamını Oku

Baydemir: İş kontrolden çıkıyor!

18 Ağustos 2015

“Mevcut durumu; 30 yıllık tarihimizin de, 13 yıllık AKP iktidarı döneminin de, çözüm süreci tarihinin de en kirli çatışması olarak görüyorum. Ve bakın, bu çatışma ortamı kontrolden çıkmak üzere. Hem örgütün hem devletin kontrolünden...”Bu sözlerin sahibi Osman Baydemir.Halkların Demokratik Partisi (HDP) Şanlıurfa Milletvekili Baydemir ile telefonda bir röportaj yaptım.İşte sorular ve Baydemir’in cevapları:**- Şu son haftalarda yaşananlar için ‘en kirli çatışma’ tabirini kullanmanızın nedeni nedir?- Çünkü barışa, çözüme en yakın olduğumuz dönemden tekrar 90’ların, 93’lerin ruhuna dönmek, bu halka yapılabilecek en büyük zulümdür diye düşünüyorum. “- Peki kim yaptı bunu?- Bu çözüm sürecinde kimler hata yaptı, kimler eksik bıraktı, bütün bunları tartışabiliriz. Ama emin olun, kim nerede hata yaptı sorusu ve ona verilecek yanıt maalesef anlamını yitirdi. Bundan sonra, çatışmayla geçireceğimiz her bir gün, bugüne kadar yaşadıklarımızın misliyle acı olacaktır. Bunun hangi tarafın eyleminden kaynaklandığının da bir kıymeti harbiyesi yok. Çünkü doğuracağı sonuç bir acı olacaktır, ona misliyle yanıt vermek, yeni bir acıyı doğuracaktır. Bir kez daha 93’lerin kısır döngüsüne döndük.**- Konunun tek bir tarafı mı var? Siz gelinen noktada sadece devleti mi sorumlu görüyorsunuz? Örgütün hiç mi payı yok bu ortamın oluşmasında?- Çok açık ve net... Bu çatışma kontrolden çıkmak üzere.- Örgütün de mi kontrolünden çıkmak üzere?- Kesinlikle. Örgütün de istemediği, tasavvur dahi etmediği bir noktaya doğru gidiyor. Aynı şekilde hükümetin de, devletin de... İş, her iki tarafın da kontrolünden çıkıyor. Bu her iki tarafın da emin olun, istemediği bir gidişattır. Yani tasarlanmayan, düşünülmeyen, arzulanmayan bir ‘Suriyeleşme’ye doğru gidiyoruz. Onun için, hükümetin politikası her ne ise, örgütün politikası her ne idiyse, mutlaka, bir an önce bu gidişata bir son verilmeli. Bu çatışma, kontrol edilebilir olmaktan çıkıyor. Her iki taraf için de böyle.**- Yapılması gereken nedir size göre?- Derhal eller tetikten çekilmelidir. Acilen 2013 - 2014 ruhuna geri dönülmelidir. O ruha geri dönersek, oturup, masada, her iki tarafın da inandığı, güvendiği bir gözlemci heyet huzurunda; 2013’ten 2015’e kadar kim ne hata yaptı, neden masa devrildi, kimin hatası neydi, bütün bunları konuşmak ve bir daha o hatalara düşmemek mümkündür. Son dönemde bütün bu yaşananlar hangi derdimize çare oldu? Her ölüm, her öldürme, bizi çözüm ruhundan, masadan, daha da fazla uzaklaştıracaktır.- Nasıl olacak peki bu dediğiniz? PKK silahı bıraktım dese belki ama...- Masada her ihtimal gündeme gelmelidir. Her konuyu konuşmak mümkündür. Önemli olan tarafların bir şekilde masaya oturmasıdır. Yaşadığımız trajediden dersler çıkartarak, karşılıklı güvenle aynı masaya oturulabilmesidir. Her ocağa ateş düşüyor. Annelerin feryadını izliyoruz. Hiçbir siyasi liderin kişisel gururu, kibri veya söylemiş olduğu söz, o insanların hayat hakkından daha kıymetli değildir.**- Bunu kim ya da kimler için söylüyorsunuz?- Herkes için söylüyorum. Kendim için de... Sayın Cumhurbaşkanı’ndan, bizim Eş Genel Başkanımıza kadar herkes için söylüyorum. Her birimiz kişisel gururumuzu, kibrimizi, o insanlara bin kere kurban etmeliyiz. Başka çaresi yok. Bir eyleme misliyle yanıt vermek veya bir askeri operasyona misli bir eylemle yanıt vermek çıkmaz sokaktır.- Sizler bunları söylüyorsunuz ama durum ortada. Örgüt üzerinde etkisi olmuyor mu bu çağrılarınızın?- Silah sesi, vicdanın sesini, siyasetin sesini her zaman bastırır. Bir kez daha o raddeye gitmemesi için siyasi kurumların devreye girmesi lâzım. Biz ancak bu şekilde silahı susturabiliriz.- Ama iki taraf da ilk adımı karşıdan bekliyor...- Benim çağrım da şu: Gelin birlikte yapalım, gelin aynı anda yapalım.

Devamını Oku

Erken seçim soruları

13 Ağustos 2015

Türkiye’nin yeni bir genel seçime gideceği, dün akşam itibariyle belli olduğuna göre...Üstelik;Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı, Başbakan Ahmet Davutoğlu bunun bir ‘erken seçim’ olacağını açıkladığına...Ve erken seçim kararını Parlamento’nun vermesindenyana olduğunu söylediğine göre...Artık yeni sorularsormanın vaktidir.Haydi başlayalım...***İlk soru şu:- Bugün bir referandum yapılsa ve halka, “Erken seçim istiyor musunuz” diye sorulsa, çıkacak sonuç ne olur? Seçmenin yüzde kaçı erken seçim istiyor?İki...- Yüzde 60’ı, daha iki ay önce yenilenmiş olan bir Parlamento’dan ‘erken seçim’ kararı çıkar mı? İlk kez milletvekili olan Meclis çoğunluğu, özlük haklarını kazanmadan tekrar seçime gitmeye, kolayca “Evet” der mi?Üç...- Erken seçim, Ak Parti’deki ‘üç dönem kuralı’nın sonuçlarına nasıl yansıyacak? Yani 7 Haziran’da ‘üç dönem’ sınırlaması sebebiyle aday olamayanlar şimdi tekrar listelerde yer alabilecek mi? Buna karşılık, 7 Haziran’da üçüncü kez aday olanlar, böylece üç dönemini tamamlamış sayılacak ve erken seçimde listelerde yer alamayacak mı?Dört...- Son genel seçimde Meclis’e giren dört partinin, erken seçim için oluşturacakları aday listeleri, 7 Haziran’da seçmenin karşısına çıktıkları listelerden ne ölçüde farklı olur?Beş...- 7 Haziran akşamı gerekirse “erken seçim” diyen, ardından birkaç gün önce, “Ülkenin içinde bulunduğu ağır koşullar sebebiyle erken seçim gündemi tedavülden kalkmış, ikinci plana düşmüştür” diyen MHP’nin ‘erken seçim oylaması’ndaki tavrı ne olacak?Altı...- Yeniden kurulacak olan sandıktan çıkacak sonuç, 7 Haziran sandığından çıkandan ne derece farklı olur?Yedi...- Erken seçim kampanyasının, 7 Haziran genel seçim kampanyasından farkı ne olur? Mesela, koalisyon görüşmeleri boyunca, karşılıklı siyasi nezaketi elden bırakmayan Ak Parti ile CHP, meydanlarda yine birbirlerini kıyasıya eleştirirler mi? Eleştirirler ise bu durum seçmen gözünde ne ifade eder?Yedinci soruya bağlı olarak, sekiz...- Koalisyon arayışı sürecinde Ak Parti ile CHP’nin, aslında daha çok Davutoğlu - Kılıçdaroğlu ikilisinin, karşılıklı olarak ortaya koyduğu medeni, olgun ve demokratik üslup; bu iki partinin seçmeni üzerinde bir etki yaratır mı? Bu iki partinin seçmeni, erken seçim sandığına giderken bu durumu göz önünde bulundurur mu?Dokuz...- Son dönemde yaşanan terör gündemi, erken seçim sandığında HDP ve MHP’nin oylarına ne şekilde ve ne ölçüde yansır?On...- Sadece yeni kampanya döneminde değil, erken seçim kararının resmiyet kazanacağı güne kadar, yani özümüzdeki şu birkaç gün içinde de; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan nasıl bir tavır sergiler ve Beştepe’nin tutumu gündemi nasıl şekillendirir?

Devamını Oku

‘Bir yemin etmişsiniz konuşamıyorsunuz’

12 Ağustos 2015

Orgeneral Necdet Özel önceki günkü Devlet Şeref Madalyası töreninin ardından verilen resepsiyonda, VATAN Ankara Temsilcisi Murat Çelik’in sorularını yanıtladı.“Bir nasihatte bulunayım... Beni bir ağabey olarak kabul ederseniz, bir ağabey tavsiyesi...”Görevini gelecek hafta devredecek olan Genelkurmay Başkanı ile sohbetimiz, Orgeneral Necdet Özel’in bu sıra dışı cümlesi ile başladı.“Elbette” dedim. “Buyurun, dinliyorum...”Önceki gün, Beştepe Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda, Devlet Şeref Madalyası’nı aldıktan sonra, onuruna verilen resepsiyonda konuştuk Özel ile.‘Eleştirin ama önyargılı olmayın’30 Ağustos itibariyle emekli olup sivil hayata dönecek olan Orgeneral Özel’in ‘ağabey tavsiyesi’ şu oldu:- İnsanlar hakkında önyargılı olmayın. Önyargılarla yaklaşmayın. Bırakın, fırsat verin, insanlar çalışsın. İcraatlarını görün ondan sonra değerlendirin.Necdet Özel’in ‘serzeniş’ de içeren bu sözlerinin, şahsi tecrübelerinden kaynaklı olduğu açıktı.Sordum:“Size karşı önyargılı davranıldığını mı düşünüyorsunuz? Bu yüzden mi söylüyorsunuz bunları?”- Evet. Doğrusu, öyle oldu. 2011’de göreve geldiğimde - o günlerin özel koşullarını siz gayet iyi hatırlarsınız - bana da önyargılı bir bakış vardı. O yüzden diyorum, bırakın çalışalım, icraatımızı görün, ondan sonra eleştirecekseniz de eleştirin. Eleştiri en doğal haktır. Ben eleştiriye her zaman açık oldum. Silahlı Kuvvetler’i de bu anlayışla yönettim. TSK içinde eleştirel bakış açılarının önünü hep açtım görevim boyunca.‘TSK milli ordudur’Görevini 18 Ağustos Salı günü Orgeneral Hulusi Akar’a devredecek olan Orgeneral Özel, artık daha rahat konuşuyordu. Hatta bir anlamda içini döküyordu.“Haksızlığa uğradığınızı mı düşünüyorsunuz” diye sordum. “Böyle bir duygu ile mi ayrılıyorsunuz görevinizden?”Evet ya da hayır demedi Necdet Özel:- Bakın, az önce törende yaptığım konuşmada da vurguladım.(*) TSK milli ordudur. O konuşmada çok net mesajlar var. Görmek isteyenlere tabii... Bu milli ordunun komutanları da millidir, milli komutanlardır.“Yani?” dedim, “Bu ifade ile kast ettiğiniz tam olarak nedir?”- Bizler, görevlerimizi yaparken her türlü görüşümüzden bağımsız davranırız. Elbette biz de bu ülkenin vatandaşlarıyız ve herkes gibi bizlerin de farklı dünya görüşlerimiz, inançlarımız, siyasi düşüncelerimiz var. Bir de oyumuz var. Zamanı geldiğinde, sandık kurulduğunda gider o oyu atarız ama siyaset, ideoloji orada biter. Sandığa attığımız o oyun rengi, yaptığımız işe hiçbir zaman yansımaz. Biz böyle gördük, böyle eğitildik ve hep bu ilke çerçevesinde çalıştık. Milli ordunun komutanları, aynı şekilde görev yapmaya devam edecektir. Bunu herkesin bilmesini istiyorum.(*) Özel’in kürsüden yaptığı konuşmanın bahsettiği kısmı şöyleydi:“Silahlı kuvvetlerimiz milli ordu olmanın vazgeçilemez esası olarak her türlü etnik, dini, mezhepsel ayrımcılığın ve ideolojik görüşün dışındadır, devletimizin resmi yasal hiyerarşisi haricindeki her türlü yapıyla bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kararlı mücadelesine devam edecektir.”‘Hasta olamıyorsunuz’Bu sözleri üzerine Orgeneral Özel’e “Bütün bunlardan, yaşadığınız birçok sıkıntıyı içinize attığınız sonucunu çıkartabilir miyim” diye sordum.Yüzünde acı bir tebessüm belirdi ve ardından şunları söyledi:- Dediğim gibi, bu mevkilere, makamlara gelen, bu görevleri yapanların kaderi bu. İşte bakın, geçenlerde ameliyat oldum, doktorlar nekahet döneminin iki buçuk ay olduğunu söylediler. İki buçuk aylık rapor vereceklerdi ama işte 15 gün içinde göreve dönmek zorunda kaldım.“Daha önce de zona olmuştunuz. Sıkıntıdan, stresten olur derler zona için...” diye böldüm komutanın sözünü.- Evet. Zona da oldum doğru. Oluyor işte... Sıkıntı, yorgunluk... Olabiliyor. Dediğim gibi, bu işler böyle, hasta bile olamıyorsunuz işte.Çok açık paylaştım...Genelkurmay Başkanı Özel, resepsiyon sırasındaki bu sohbetimizden hemen önceki madalya töreninde yaptığı konuşmada, ‘milli iradeye saygı’ vurgusu yapmıştı. (**) Sözlerine o noktayı açarak devam etti:- Yine törendeki konuşmamda altını çizdiğim gibi, ben hep milli iradeye saygı çerçevesinde, demokrasiye inanan bir insanın anlayışıyla çalıştım. Birlikte görev yaptığım silah arkadaşlarım ve devlet yönetiminde beraber mesai verdiğimiz herkes bunu bilir. Onlar bu durumun şahididir. Bizi ilgilendiren konularda, söylenmesi gereken her şeyi söyledim, yapılması gereken her şeyi yaptım. Ama yerinde, zamanında ve muhataplarına.“Sanırım, o meşhur soruşturma ve dava süreçlerinde, TSK mensuplarına yeteri kadar sahip çıkmadığınız türünden eleştirilere bir yanıt bu sözleriniz” diye araya girdim.Genelkurmay Başkanı’nın yanıtı, bu sorumu da kapsayan şekilde ama ‘genel’e dair oldu:- Ben görev sürem boyunca, ilk günden itibaren, önyargılı değerlendirmelere, eleştirilere cevabımı hep icraatımla vermeyi tercih ettim. Düşünün... Bir yemin etmişsiniz, omuzlarınızda büyük bir sorumluluk var. İstediğiniz gibi konuşamıyorsunuz, bazı şeyleri söyleyemiyorsunuz. Ama bu da normal. Bizimki gibi görevlerin doğasında var bu durum.(**) Özel’in konuşmasındaki o bölüm de şöyleydi:“Demokratik bir ülkenin silahlı kuvvetler komutanı olarak görevimle ilgili konuları yerinde ve zamanında ilgili makam sahipleriyle çok açık ve şeffaf şekilde paylaştım. Milli iradeye daima saygılı oldum.”Uzun süre dinleneceğimSohbetin sonunda helâlleştik Genelkurmay Başkanı ile...“Zaman zaman yaptığımız haberlerle, istemeyerek canınızı sıkmış olabiliriz. Bahsettiğiniz bütün bu sıkıntılarınızda, farkında olmadan, medya olarak bizim de payımız olabilir. Hakkınızı helâl edin lütfen” dedim.Özel gülümsedi...- Helâl olsun. Oldu tabii birçok şey. O yüzden, baştaki ağabey tavsiyesini unutmayın lütfen. Eleştiri ayrı, önyargı ayrı... Ama sonuçta sizler de işinizi yaptınız, görevinizi yapıyorsunuz. Sizler de hakkınızı helâl edin.“Bizden yana da helâl olsun” dedim.Resepsiyondaki sohbetimiz, Özel’in emeklilik dönemine ilişkin planlarıyla son buldu.Necdet Özel, emekli olduktan sonra da Ankara’da yaşamaya devam edeceğini söyledi.Televizyon programlarına konuk olmayı, medyaya demeç vermeyi düşünmediğini özellikle vurguladı.“Uzunca bir süre dinlenmek istiyorum” dedi.

Devamını Oku

İki genel başkanın liderlik sınavı

11 Ağustos 2015

Ak Parti ile CHP’nin koalisyon arayışındaki ilk görüşmeyi, VATAN, 14 Temmuz 2015 tarihinde “İhtiyatlı İyimserlik” manşeti ile vermişti.O günü en iyi özetleyen ifade buydu.Bu durum, o günden itibaren, bütün görüşme süreci için de geçerli oldu. Hâlâ da öyle.Birçok önemli konuda uzlaşmalarının neredeyse imkânsız olduğunu görmelerine rağmen, iki taraf da iyimserliğini hiç yitirmedi süreç boyunca. Ama aynı zamanda ihtiyatı da hiç elden bırakmadılar karşılıklı olarak.Şimdi gelinen noktada, bir koalisyon hükümeti kurulursa yine öyle olacak.Yani hep iyimser ama hep de ihtiyatlı.***Ömer Çelik ve Haluk Koç başkanlığındaki kurmay heyetlerin seri buluşmalarıyla, 14 Temmuz’dan 10 Ağustos’a gelindi ve iki partinin genel başkanları önceki akşam yeniden buluştu.Her şeye rağmen, geneli itibariyle yine ‘olumlu’ bir atmosfer içinde kalkıldı masadan.Bu ikinci doğrudan temastan çıkan mesaj, durumun; ‘ülkeyi hükümetsiz bırakmamak’ prensibinden hareketle ‘geniş yelpaze’de ele alındığı oldu.Şimdi iki taraf da kendi içinde son değerlendirmelerini yapacak ve nihai kararın verileceği üçüncü görüşme gerçekleşecek. Sonuç da bu son buluşmanın ardından açıklanacak kamuoyuna.***Dünkü yazıyı şu cümle ile bitirmiştim:“İki taraf da, ülkenin geleceğine dair duydukları sorumluluğu, kendi mahallelerinden gelen baskının önüne koyuyor.”Ak Parti tabanının, büyük bir çoğunlukla, CHP ile hükümet ortaklığına sıcak bakmadığı, destek vermediği biliniyor.CHP tabanında da durum çok farklı değil. “Sorumluluk alalım, elimizi taşın altına koyalım ama biz ayrı dünyaların insanlarıyız” havası hakim CHP tabanına.İşin özeti, karşılıklı bir ‘güven’ sorunu var iki parti arasında. Aşılması gereken ama bunun hiç de kolay olmadığı bir sorun...Yani... Ak Parti ile CHP anlaşırsa; zaten kolay olmayan bu uzlaşı aynı zamanda bir de ‘tabanlara rağmen’ gerçekleşecek.Bu da demek oluyor ki; devam eden süreç, hem Ahmet Davutoğlu hem de Kemal Kılıçdaroğlu açısından önemli bir ‘liderlik sınavı’ niteliği de taşıyor.Güle güle Fikret OtyamBir seneden biraz fazla oldu... En son geçen yılın Nisan ayında bir araya gelmiştik ‘usta’ ile.Peker Sanat’taki sergisinin adı “Merhaba Ankara”ydı.Sergi açılışının ardından, Erhan Peker’in geleneksel akşam yemeğinde buluşmuştuk Fikret Otyam ile...Sağlık sorunları tadını kaçırıyordu ama hep o bildiğimiz ‘Otyam’dı.Tuvallerinden de, fotoğraflarından da daha renkli, daha dolu bir insan...Benim için, ‘Anadolu’nun bilge tanığı’.Ressamlığı ve fotoğrafçılığı tamam ama benim gözümde öncelik ‘gazeteci’liğinindi.***Kızı Döne yakın arkadaşım. Söz ‘babası’ndan açıldığında, Döne’nin o ‘kara gözleri’nde oluşan buğulu bakış hep dikkatimi çekerdi.Tuvallerindeki Otyam kadınlarının o ‘mahzun’,iri, kapkara gözlerindeki bakışa benzetirdim Döne’ninkileri.***Bu dünyadan Alevi geleneklerine göre uğurlanmakmış vasiyeti.Dün Ankara’daki törende Döne’ye sordum bu konuyu.“Son dönemde ortaya çıkan bir durum değil, çok uzun yıllardır isterdi bunu” dedi.Alevi olmayan bir sanatçı, işte bu mesaj dolu tercihiyle ayrıldı aramızdan.Mekânı cennet olsun...

Devamını Oku

Geniş yelpaze

10 Ağustos 2015

Bu satırlar, gece yarısına dakikalar kala yazıldı.Saat 23.46.Türkiye’nin hükümet arayışında, bugüne kadarki en önemli randevunun ardından yapılan açıklamaları dinledikten sonra…Açıklamalar, süreci olgunlaştıran kurmaylardan geldi.Dün gece…Önce CHP’den Haluk Koç konuştu. Ardından AK Parti’den Ömer Çelik.***Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir araya geldi dün akşam.Liderlere eşlik edenler, zemini oluşturan iki isim; Koç ve Çelik’ti.***CHP kendi şartlarını ortaya koyduğuna ve nihai kararı verecek olan Ak Parti olduğuna göre, dün geceki iki açıklamadan ağırlıklı olarak dikkate alınması gereken Çelik’inki olmalı.Ömer Çelik’in yaptığı açıklamanın anahtar ifadesi de, bana göre, ‘geniş yelpaze’ vurgusuydu.‘Türkiye’yi hükümetsiz bırakmamak’ prensibi çerçevesinde, ‘geniş yelpaze’…Yani işin sırrı ‘geniş yelpaze’ ifadesinin içinde yer alıyor.Pekiyi ne anlamalıyız bu ‘geniş yelpaze’ tabirinden?***Şu sıcak günlerde, ülkeyi serinletecek bir yelpaze…Hem de ‘geniş’inden…***Görünen o ki, top şimdi sadece Ak Parti’nin sahasında değil.CHP de o ‘yelpaze’nin esnekliğine dair bir tavır belirleyecek Perşembe ya da Cuma gününe kadar.***Gelelim temel soruya: Bahsedilen o ‘geniş yelpaze’nin içinde neler var?İlk seçenek…- İki parti, 4 yıl sürmesini öngördükleri bir koalisyon hükümeti kurmak üzere anlaşabilir.Bu olmazsa…- İki parti, ‘süreli bir koalisyon’ kurmak üzere mutabakat sağlayabilir.Mevcut konjonktürde, ülkenin acil çözüm bekleyen sorunlarına eğilmeyi önceleyen…Terörle mücadele ve güvenlik konularına çözüm üretmeyi hedefleyen…Bildik iç siyasi gerginlik başlıklarını erteleyen bir formül…Bu bakış açısıyla kurulacak ve muhtemelen 2 yıl sonra ülkeyi bir erken seçime götürmeyi karara bağlayacak bir uzlaşı.Bu da olmazsa…- Ak Parti’nin kuracağı bir azınlık hükümetine, CHP destek verebilir.Yine ‘konjonktür’ gereği, mecburi bir çıkış yolu bulmak maksadıyla. Ve yine erken seçim tarihinin açıklanması kaydıyla.***Perşembe’nin gelişi Pazartesi’den belli değil Ankara’da.Dün gece yarısı itibariyle konuşulan olasılıklar bunlar.Perşembe, belki de Cuma’ya daha çok var.Bakalım iki liderin sonraki buluşmasına kadar neler yaşanacak, kimler neler söyleyecek, kimler hangi kozları oynayacak?Son viraja girildi.Mesele o virajın dönülüp dönülemeyeceği…***Son olarak dönelim yine o ‘yelpaze’ye…Yelpazeyi bilirsiniz. İki ucunda iki çubuğun olduğu, o iki çubuğun arasında da esnek bir 180 derece genişlik… İki uçtaki çubuklardan biri masadan kalkmak, diğeri de 4 yıllık bir koalisyon seçeneği.Bu ikisi de hem çok zor hem çok maliyetli taraflar açısından.İşte o yüzden, aradaki ‘geniş alan’ esas alınıyor. ‘Geniş yelpaze’ bu demek.O geniş alandaki konuların zamanlamaları, içerikleri, öncelikleri vb her konu konuşulur ve bir zeminde buluşulabilir.Verilen mesaj bu.***Son söz:İki taraf da, ülkenin geleceğine dair duydukları sorumluluğu, kendi mahallelerinden gelen baskının önüne koyuyor.İşin özü de işte bu.

Devamını Oku