Böyle başladım çünkü ‘batılı’ bir kaynaktan geldi gündeme dair değerlendirmeler. ‘Batılı bir diplomatik kaynak’tan… Ankara’da diplomasi haberciliği tecrübesine sahip olan herkesin aşina olduğu şekilde…IŞİD, DAİŞ ya da DAEŞ…Ortada, adı değil, niteliği ve icraatı önemli olan bir terör örgütü var.Ve onla mücadele etmek üzere, ABD önderliğinde bir araya gelen ülkelerin oluşturduğu uluslar arası bir ‘koalisyon’.İşte o koalisyon adına konuşma yetkinliğine sahip ‘batılı kaynak’tan gelen bilgi ve değerlendirmeler dikkate değer.Başlık başlık aktarıyorum…Türkiye kararlı- Türkiye’nin DAEŞ ile mücadelede ciddi, kararlı olmadığı yönündeki değerlendirmeler gerçeği yansıtmıyor.- Koalisyonu oluşturan unsurlar, Suriye ve Irak üzerindeki uçuşların güvenliğini önceliyor. Bu aşamada, DAEŞ’e karşı müstakil / bağımsız hava harekatları düzenlememesini Türkiye’den isteyen ABD’dir.- Koalisyon bünyesinde yapılacak operasyonel koordinasyon çerçevesinde, çok yakın bir gelecekte, Türk Hava Kuvvetleri’nin DAEŞ’e yönelik yoğun taaruzlarını göreceksiniz.- Bu konuda, Türkiye’nin askeri yetkilileri ile koalisyon güçlerinin sorumluları, halihazırda ortak bir çalışma içinde.- İncirlik ve muhtemel diğer üslerde konuşlanacak olan sembolik, az sayıda bir uçak varlığı değil. Bahsettiğimiz, gözle görülür ölçüde ve zaman içinde daha da artacak ve büyüyecek bir hava gücü.Türkiye İncirlik’ten fazlasını önerdi- Şu an için, İncirlik Üssü’nden havalanan ‘silahlı insansız hava araçları’nın operasyonları sürüyor. Bunu, yine İncirlik’ten havalanacak savaş uçaklarının harekatları takip edecek. Bu arada tabii destek unsurları da İncirlik’e ve Türkiye’nin güneyindeki üslere konuşlanacak.- İncirlik dışında başka hangi üslerin kullanılacağı, askeri yetkililerin üzerinde çalışmakta olduğu bir konu. Kapasiteyi ve operasyonel etkinliği artıracağına inanılırsa böyle birşey yapılabilir.- ABD ile yaptığı görüşmelerde, Türkiye’nin bu yönde bir teklifi var. Gerek duyulursa İncirlik’in yanı sıra başka birden çok üssün koalisyon güçlerine açılabileceği yönünde Ankara’dan öneri geldi.İlk hedef sınır hattını temizlemek- Azez ve Cerablus arasındaki bölgenin, DAEŞ’in hakimiyetinden arındırılması öncelikli hedef.- ABD önderliğindeki uluslar arası koalisyonun önceliği, DAEŞ’in, Türkiye sınır hattından uzaklaştırılması, Suriye’nin içine doğru itilmesi ama bu yapılırken bunun kesinlikle devam ettirilebilir ve kalıcı bir çözüm üretmek.- Bu da ancak, hava operasyonları ile yaratılacak güvenli alanda DAEŞ’in bölgeden uzaklaştırılmasına yardımcı olacak yerel unsurların katkısıyla mümkün.- Ancak bu yerel unsurların, bölgenin demografik yapısının devamına saygılı olması gerekiyor. ABD ve bölgedeki partnerlerinin, DAEŞ’e karşı yürütülen savaşı bahane ederek bölgedeki demografik yapıyı değiştirmeyi hedefleyecek hiçbir unsuru desteklemesi düşünülemez.- DAEŞ, Türkiye Suriye sınırından uzaklaştırılmalı, orada güvenli bir bölge oluşturulmalı ve bu, aynı teröristlerin 2 hafta sonra geri dönebileceği bir şekilde olmamalı.İncirlik önemli çünkü…- Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD), DAEŞ ile mücadeleye ilişkin işbirliğini derinleştirme yönünde son dönemde aldıkları karar, bu örgüt üzerinde ek baskı oluşturacak ve iki stratejik ortağın ortak güvenliğine yönelen bu ciddi tehditle başa çıkmakta hepimize yardımcı olacak, son derece önemli bir gelişmedir.- Coğrafi konumu itibariyle, Türkiye’nin bazı askeri tesisleri, Suriye sınır hattındaki sorunlu bölgelere çok yakın noktalarda yer alıyor. İncirlik başta olmak üzere, Türkiye’deki üslerin kullanımı, DAEŞ ile mücadelede, koalisyon güçlerinin kapasitesi ve verimliliği açısından önemli bir nicel farklılık yaratacaktır.‘Şiddet sarmalı kırılmalı’- Bölgesel konjonkürü şekillendirecek önemli faktörlerden biri de Türkiye’deki siyasi gelişmeler. Herkes, Ankara’daki koalisyon oluşturma çabalarını yakından takip ediyor. Bu sürecin sonunda hangi hükümet çıkarsa çıksın, nasıl bir hükümet çıkarsa çıksın, ABD bu hükümetle çalışacak.- PKK’ya yönelik mücadeleyle ilgili olarak ise ABD, Türkiye’nin kendini savunma hakkına saygı duymaktadır. Operasyonların PKK tarafından başlatılan saldırılara bir cevap olarak yapıldığı ortadadır.- ABD’ye göre çözüm süreci, Türkiye’nin bir iç meselesidir ve böyle de devam etmelidir. Ancak bunun yanında 35 yıldır süren bir sorunun barışçıl ve demokratik şekilde çözülmesi herkesin isteğidir.- Çözüm sürecine geri dönülmesi için atılacak ilk adım, elbette şu anki şiddet sarmalının kırılmasıdır. Bu yönde atılacak ilk adım da, bütün dünya tarafından terör örgütü olduğu kabul edilmiş olan PKK’nın saldırılarına, terör faaliyetlerine son vermesidir.‘Koalisyonun hedefi DAEŞ’- ABD önderliğindeki koalisyon güçlerinin Türkiye topraklarından yapacağı operasyonların hedefi DAEŞ’tir.- Bu harekatın ana unsuru da DAEŞ’i elinde tuttuğu topraklardan dışarı çıkartmak ve bu yolla sahip olduğu kaynaklara erişimini engellemektir. Nihai olarak da DAEŞ’i zayıflatmak ve yenilgiye uğratmak… Bu da, havadan koalisyon güçlerinin operasyonları ve karada yerel güçlerin ilerlemesi ile mümkündür.- Ancak ABD politikası, ‘birleşik Suriye’yi önemsemekte ve desteklemektedir. Suriye’de etnik ve dini kökenlere bakılmaksızın, ülkedeki tüm unsurların temsil edileceği bir hükümetin teşkilini hedeflemektedir.- ABD, Suriye’de destek verdiği etnik unsurların DAEŞ’ten yararlanarak demografik yapıyı değiştirmelerine destek vermez, bunu kabul etmez.- ABD yönetimi; Suriyeli Araplar, Türkmenler ve Kürtlerin, güvenli olduğunu hissettiklerinde, terk ettikleri topraklarına dönebilmeleri gerektiğini, bölgede önemli bir yerel güç olarak gördüğü PYD’ye ifade etti.- ABD açısından, ‘stratejik ortak’ tanımı çok farklı anlamlar ve boyutlar içerir. Bugüne kadar hiçbir ABD’li yetkiliyi, PYD’yi stratejik bir müttefik olarak değerlendirmiş değildir.- Suriye’de yerel unsurların taktiksel ve konjonktürel olarak desteklenmesi ayrı bir konudur, stratejik ortak olmak bambaşka…Kara operasyonu gündemde yok- Ne koalisyon güçlerinin ne de TSK’nın bölgeye karadan bir müdahalesi gündemde değil. Böyle bir görüşme ya da tartışma söz konusu değil.- Karada yerel güçler var. Türkiye’nin DAEŞ’e karşı hava operasyonlarının devam edeceğini yakın zamanda herkes görecek. Bu hava akınları koalisyonla birlikte olacak.- Türkiye ile ABD şu anda, bundan sonrasındaki birlikte çalışmayı ve buna bağlı olarak yerel unsurların nasıl daha verimli çalışacağını konuşuyor, tartışıyor.DAEŞ ayrı, PKK ayrı- Washington ile yaptığı ‘üslere erişim’ anlaşmasını, Ankara’nın PKK’ya karşı operasyonlarda bulunmak için bir araç, bir bahane olarak kullandığı yönündeki yorumlar doğru değil.- Türkiye ile ABD arasında; DAEŞ’e yönelik operasyonlar ile Türkiye’nin PKK saldırılarına cevaben askeri operasyon yapma kararı almasına ilişkin bir anlaşma, bir pazarlık olmamıştır.- DAEŞ’in, Suriye Türkiye sınır hattındaki varlığı, koalisyon güçlerinin, olası birçok tehdide karşı birlikte çalışmasını gerektiriyor.- Sözkonusu olan uzun dönemli bir işbirliğidir.- DAEŞ bir gecede doğmadı. Dolayısıyla onu geriletmek ve nihayet mutlak bir yenilgiye uğratmak da zaman alacak.- ABD ile Türkiye, TSK’nın daha geniş kapsamlı operasyonlara imza atmasının detayları üzerinde çalışıyorlar.
Yüksek Askeri Şura (YAŞ) sona erdi.Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) komuta kademesi yenilendi.En önemlisi, Genelkurmay Başkanı değişti.Teknik olarak 30 Ağustos 2015 tarihinden geçerli olsa da, ordunun başında artık Orgeneral Hulusi Akar var.Hulusi Akar ile tanıştığımızda ben mesleğin başlarında bir muhabir, o da kurmay albaydı.O zaman da; iletişime açık, üniformalı yaşamın dışındaki dünyanın farkında, sosyal ilişkileri üst düzeyde, herkesi dinleyen, tavırlarıyla birçok silah arkadaşından ayrışan, ‘sempatik’ olarak nitelenebilecek bir subaydı.Aradan geçen yıllarda, yaptığı görevlerde, başarısının yanı sıra hep ‘sert bir komutan’ olduğunu duydum Hulusi Akar’ın. Ama biz sivillerle temas noktalarında, yukarıda aktardığım izlenimlerim hiç değişmedi.***Gelelim tanıştığımız o yıllara...1994 - 97 dönemi.Kurmay Albay Akar, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın Özel Kalem Müdürü’ydü.Hulusi Akar’ın, TSK’nın bir numarasının en yakınındaki iki isimden biri (diğeri de emir subayı) olduğu o yıllar iki açıdan önemli ve kritikti.Birincisi, terörle mücadelenin en yoğun yaşandığı dönemlerden biriydi 94 - 97 arası.İkincisi de, siyasette çalkantıların, karışıklıkların eksik olmadığı bir dönemdi.3 Başbakan ile çalıştı dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı.Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve Necmettin Erbakan.Koalisyon yıllarıydı... DYP - SHP, DYP - CHP, DYP - ANAP (yani AnaYol) ve Refah Partisi - DYP (yani RefahYol) hükümetleri...Dolayısıyla, asker - siyasetçi ilişkilerinin en hararetli dönemlerindendi Akar’ın Genelkurmay Başkanı’nın özel kalem müdürlüğü yılları. Ve tabii 28 Şubat ile sonuçlanan dönem...***Neden mi hatırlatıyorum o dönemi ve Akar’ın albay rütbesiyle içinde bulunduğu ortamı?Şundan...Aradan yaklaşık 20 yıl geçti. Ve bugünün Türkiyesinde, o günlerin Türkiyesini hatırlatan bir ortam mevcut.Bu nokta önemli...Yakın hizmetinde bulunduğu ismin konumu dolayısıyla; o dönemin gergin, sıkıntılı, karmaşık Ankarasının kozmik gündeminin içinde, hatta tam merkezinde yer alan bir subaydı Hulusi Akar.Kim bilir neler yaşadı, ne özel anlara şahit oldu, ne devlet sırlarını gördü, duydu...Karargâhta komutanlarının mesaisine, dışarıda ise Genelkurmay Başkanı’nın sivil bürokratlar ve politikacılar ile yaşadıklarına tanıklık etti.Bu durumun nasıl bir ‘birikim’i ifade ettiğini söylemeye gerek var mı?***Hulusi Akar, yaklaşık 20 yıl öncesinden biriktirerek geldiği bir tecrübe ile oturuyor şimdi Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna.Bu tecrübenin, özellikle ‘sivil - asker ilişkileri’nde büyük bir avantaj olduğuna şüphe yok.Dedim ya; o dönemi andırıyor bugünler. Dengeler değilse bile, en azından gündem itibariyle...1994 - 97 döneminde çok kan akıttı, çok can aldı PKK terör örgütü.Örgüt, bugün de şiddeti artırıyor.Devlet, silahlı güvenlik güçleriyle, hem karadan hem havadan yoğun şekilde hedef alıyordu PKK’yı o dönemde.Bugün de öyle.Siyasette istikrarsızlık vardı o yıllarda. Uyumsuz ortaklardan müteşekkil, kısa ömürlü koalisyon hükümetleri tarafından yönetiliyordu ülke.Bugün de belirsizlik hakim siyasete. Ankara’da koalisyon arayışları sürüyor. Azınlık hükümeti ve erken seçim senaryoları birbirini izliyor.Yani özetle;20 yıl öncenin Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürü Kurmay Albay Hulusi Akar ile 20 yıl sonrasının Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın içinde görev yapacağı koşullar birbirinden pek de farklı değil.Bu yüzden diyorum, o günlerden gelen birikim önemli diye.
Empati yapıyorum.Yani kendimi, onların yerine koyuyorum.Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) üyelerinin ve ona oy verenlerin yerine koymaya çalışıyorum kendimi.HDP’li olmadığım için belki de başarılı olamam ama en azından deniyorum.***Ben HDP’li olsam...Milletvekili, parti yetkilisi ya da parti üyesi olsam...Veya sade bir HDP seçmeni...***Önce 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Demirtaş’ın performansı, ardından da 7 Haziran 2015 genel seçiminde partinin ulaştığı oy oranı ve Meclis’te sahip olduğu sandalye sayısını düşünürdüm.Ortada önemli bir başarı varsa, bu sonuçların sebeplerini düşünürdüm.Bu başarının ardındaki gerçekleri...Ve yakalanan bu ivmenin devamı için aynı anlayışla daha fazlasını nasıl yapabileceğime kafa yorardım.***HDP’li olsam; elbette PKK’yı ‘terörist’ olarak görmezdim. Elbette Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşması gereken lider olduğuna inanırdım. Bunlar tamam.Ama bir HDP’li olarak şu soruyu sormaktan da kendimi alamazdım: “PKK’nın tavrı, partimin yakaladığı siyasi başarı ve etkinliği sıfırlamıyor mu? Bunca emeği, verilen milyonlarca oyu bir anda çöpe atmıyor mu?”HDP’li olsam, neredeyse, “Örgüt, partimi sabote mi ediyor” diye derin bir şüphe duymadan edemezdim.***Ben HDP’li olsam; PKK’nın eylemsizlik döneminde elde ettiğim başarıları düşünüp, örgüt kan döktüğü zaman, Ankara’da kendimi anlatmakta zorlanacağımı idrak ederdim.PKK’nın can alarak, HDP’yi zaten anlamak istemeyenlerin eline koz verdiğini görürdüm.***Ben HDP’li olsam; partinin içindeki heterojen yapının, ‘parti içi demokrasi’ anlayışıyla ne derece örtüştüğünü sorgulardım.HDP’li olsam; Öcalan’ın da, Kandil’in de parti üzerinde etkisi bulunmasını elbette normal karşılardım.Fakat aynı zamanda bu durumun, sağlıklı siyaset üretebilmenin önünde bir engel oluşturup oluşturmadığını da değerlendirirdim.Yani, partimin PKK’nın güdümünde olup olmadığının, mevcut durumun partime ve siyasi davama ne getirip ne götürdüğünün hesabını yapmaya çalışırdım.***Ben HDP’li olsam, meselenin on yıllardır askeri operasyonlarla çözülemediğini bıkmadan, usanmadan anlatmaya devam ederdim.Ama aynı şekilde, PKK’nın da bu süre içinde, elindeki silahla hedefine ulaşamadığı gerçeğini göz ardı etmezdim.Silahların sustuğu dönemde HDP’nin güçlendiğini, yeniden ateşlendiğinde rüzgarın terse döndüğünü unutmazdım.***Ben HDP’li olsam, kültürümde var olan ‘özeleştiri’ geleneğimden vazgeçmezdim.Empati yapmayı - en azından - dener, var olduğunu bir şekilde herkese kanıtladığım ‘siyasi aklımı’ kullanırdım.HDP’li olsam, uğraşıp didinip kazandıklarımı, yok yere kaybetmek istemezdim.
“Bizim o zamanki düşüncemiz onlar eylem yapmadıkça bizde operasyon yapmayacağız. Bu yüzden belki bellerinde, ellerinde silahlarla birileri bir yerden bir yere geçmişlerdir ama biz bunu yine verdikleri söze uygun bir hareket zannederek belki göz yummuştuk bunlara. Ama onlar bu süreci ilerisine bir hazırlık ve hükümeti en zayıf anında vurmak üzere bir operasyon olarak düşündüler.(...)Biz burada iyi niyetle pek çok şeyi yaptık ama onlar hiç bir şeyi yapmadılar. Bizi aldatmış kabul edebilirler biz aldatılmış değiliz. Her şeyden haberimiz vardı ama Türkiye’nin hatırına bir gün bu iş çözülecek diye ümitle bekledik.(...)Bizim prensibimiz zaten bugüne kadar ‘onlar ateş etmedikçe eylem yapmadıkça biz yapmayacağız’dı. Bunu biz son güne kadar hep uyguladık. O yüzden bizi halk da eleştirmiş olabilir. Halk, üzerinde silah olan bu PKK’lı teröristler karakolun ününden geçiyorlar onlara el sallıyorlardı, asker de onlara hiçbir şey yapmıyordu, durum biraz böyleydi. Ama bunun tek sebebi tekrar terörün hortlamaması, siyasi görüşmelerin sonuca ulaşması. Meğer onlar alay ediyorlarmış el sallarken.”***Yukarıdaki açıklamalar Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a ait. Arınç dün NTV canlı yayınında söyledi bunları.Çözüm sürecinin içinde yer alan Arınç özetle şunu diyor:Evet, çözüm süreci başarıyla sonuçlansın diye, devlet birçok şeye göz yumdu. Örgüt ise bu iyi niyetli tavrı istismar etti ve devletin bir anlamda kafasını çevirdiği, gözünü kaçırdığı bu ortamı güçlenmek için değerlendirdi.***Aslında Bülent Arınç’ın anlattıkları sır değil. Durumun bu olduğu biliniyordu.PKK’ya yönelik askeri operasyon yapılması, mülki amirlerin iznine tâbi hâle getirildi. Asker, o ilin valisinin yazılı onayı olmadan operasyona çıkamıyordu. (Teknik olarak hâlâ da böyle.)Valiler de, çok mecbur kalmadıkça operasyon izni vermemeyi tercih ettiler son döneme kadar.Bu arada - az sayıda da olsa - terör örgütünün yaptığı eylemler hep “Çözüm sürecini baltalamak isteyen art niyetlilerin provokasyonu” şeklinde adlandırıldı ve bir anlamda geçiştirildi.***Şimdi buradan soruyorum.Mesela son 3 yıldır; bölgedeki askeri birlikler kaç kez operasyon izni için başvurdu valiliklere?Ve bu başvuruların kaçına ‘olur’ verildi?Merak ediyorum...***Keza il ya da ilçe merkezleri...Mesela Cizre, mesela Yüksekova...Cizre’yi labirent gibi saran hendekler kazılırken...Yüksekova, hem lojistik hem de insan kaynağı açısından, örgütün adeta ana üssüne dönüşürken neden müdahale edilmedi, neden engel olunmadı?***Bütün bunları, “Gördünüz mü, iyi niyet tek taraflı olmaz. Terör örgütüne güvenilmez” vs türünden bir anlayışla söylemiyorum.Öyle bile olsa, çözüm bu noktaya takılıp kalmak değil.Eksiklerle, yanlışlarla gelinen nokta bugünkü ortamsa, bir kez daha ‘yarın’a bakmak gerekiyor.Aklı başında kim yeniden geçmişin kanlı günlerine dönmek ister?Aklı başında kim askeri operasyonlara yeni ‘milyar dolarlar’ harcanmasını ister?Bundan da önemlisi, kim yeniden kan dökülmesini, yeni ölümleri ister?***Görülmesi gereken, bu tür süreçlerin, dünyanın birçok yerinde hep böyle yaşandığıdır.Böylesi süreçler kolay değildir. Kısa sürede başarı neredeyse imkânsızdır. Bu tür süreçler aksar, tökezler, duraksar, hatta bir süre için durur bazen.Fakat yaşananlardan ders çıkartıp yola devam etme kararlılığı varsa, irade varsa...Uygulamalar da akılcı, gerçekçi ve tutarlı olursa, hedefe ulaşmak hâlâ mümkündür.Mevcut ortamın bütün olumsuzluğuna rağmen, öncelikle başarılması gereken, çözüme dair inanç ve umudu yitirmemektir.
Bizim özellikle Kuzey Suriye’de herhangi bir terör oluşumuna, terör yapılanmasına sıcak bakmamız mümkün değildir. Bu konudaki kararlılığımız Amerika tarafından da biliniyor. NATO’daki müttefikimiz ve stratejik ortağımız olan ABD de söz konusu bölgede Türkiye’ye karşı oluşturulabilecek bir tehdide sıcak bakmayacaktır. Müttefiklerimizin böyle bir yanlışın içerisine düşeceklerini sanmıyorum”Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çin ve Endonezya gezilerinin ardından Türkiye’ye dönerken, PKK ve IŞİD’e yönelik operasyonlar, Suriye’deki gelişmeler ve ABD ile ilişkiler konusunda gazetecilerin sorularını yanıtladı.- Türkiye - ABD ilişkilerinin son durumu nedir ve yakın dönemde bir ABD seyahati var mı?“Henüz nihai kararımızı vermedik. Eğer Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılırsam Eylül’de, katılmazsam bu ay içerisinde bir ABD seyahati söz konusu olabilir. Gittiğimizde, Maryland’deki külliyenin açılışını da gerçekleştirelim istiyoruz. Orada muhteşem bir eser ortaya çıktı. Dolayısıyla, hem Washington’u hem New York’u içeren bir ziyaret olacak.”‘Tek millet, tek devlet’- Türkiye ABD ilişkilerindeki son duruma ilişkin değerlendirmeniz?“Malumunuz, Temmuz’un 22’sinde Sayın Obama ile özellikle DAİŞ eksenli bir telefon görüşmesi yaptık. Bu hususta oluşturulacak koalisyon güçleriyle alakalı olarak yaptığımız, yapmakta olduğumuz ve yapacağımız çalışmaları değerlendirdik. Onun akabinde bildiğiniz üzere bazı gelişmeler meydana gelince, bir astsubayımızın da şehit olmasıyla birlikte, tehdit unsurlarına karşı, DAİŞ’e karşı operasyonumuzu da yapmış olduk. O sırada Kandil’deki gelişmeler de farklı bir tehdit unsuruydu. İçeride de bazı tehdit unsurları vardı. Bunlara yönelik olarak da adımlarımızı atmak durumunda kaldık. Polislerimize ve askerlerimize yönelik saldırılar, güvenlik güçlerimizin şehit edilmeleri bu süreci ciddi manada tetikler hale geldi. Bölücü terör örgütünün, doğuda, güneydoğuda, büyük şehirlerimizde yaptıkları, demokratik bir ülke için kabul edilebilir, müsamaha gösterilebilir şeyler değil. Bu yapılanlara karşı, hükümet, devlet elbette gerekli adımları atmak durumundaydı. Nitekim bu adımlar atılmıştır ve atılmaya da devam edilecektir.Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bu noktada kararlıyız: Tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak konusunda taviz vermemiz mümkün değildir. Olanlar karşısında daha fazla sabretmek mümkün olamazdı. DAİŞ ve PKK da dahil olmak üzere terör odaklarına karşı düzenlediğimiz operasyonlara ilişkin müttefiklerimiz başta olmak üzere ilgili devletleri de bilgilendirdik. Birleşmiş Milletler ve NATO da haberdar. Bütün dünya attığımız adımlara saygı duyduğunu söyledi.Dünyanın değişik yerlerinde Türkiye düşmanı olan bazı medya organlarının yayınları var. Onların yaptıkları dezenformasyon da var. Ama tabii ki bunlara bizim eyvallah etmemiz mümkün değil. Elbette gereken neyse yapılacaktır. Planımız neyse bu planımızı uygulamaya devam edeceğiz.Terörle beraber hareket edecek olanlar buyursunlar terörle beraber hareket etsinler. Barışa ve Türkiye’nin huzuruna katkıda bulunmak isteyenler de buyursunlar bizimle birlikte hareket etsinler.”- Türkiye’nin PYD konusundaki tavrına karşın ABD’nin PYD ile neredeyse stratejik müttefiklik ilişkisi kurduğu konuşuluyor. Bu durum Türkiye’nin PKK ile mücadelesine ve güvenlik anlayışına nasıl yansır?“Bu konu, Kobani’de DAİŞ’le çatışmaların yaşandığı süreçte, Obama’yla yaptığımız bir telefon görüşmesinde gündeme gelmişti. Obama, “Kobani 2 güne kalmaz düşebilir” demişti. Ben de kendisine, 200 bine yakın Kobanilinin zaten bizim ülkemizde olduğunu hatırlatarak, orada sadece 3 bin civarında savaşçı bulunduğu söylemiştim. Özgür Suriye Ordusu’nun ve peşmergelerin desteğiyle Kobani’nin düşmesinin pekala engellenebileceğini belirtmiştim. Oraya silah indireceğiniz silahlar sadece PYD’ye değil DAİŞ’e de gidebilir demiştim. PYD’nin içinde PKK terör örgütünün unsurlarının da yer aldığından, PYD’nin adeta PKK’nın farklı bir yapılanması olduğunu anlatmıştım. Ama bunu pek anlamak istemediler, o gece malum oraya silah da indirdiler. Ama süreç bizi haklı çıkardı. Müteakip süreçte de, Türkiye’deki Kobanililerin yaklaşık 120 bini geriye döndü. Burda kalanların sayısı da şu anda zannediyorum 70 80 bin civarında. Bizim özellikle Kuzey Suriye’de herhangi bir terör oluşumuna, terör yapılanmasına sıcak bakmamız mümkün değildir. Bu konudaki kararlılığımız Amerika tarafından da biliniyor. NATO’daki müttefikimiz ve stratejik ortağımız olan ABD de, söz konusu bölgede Türkiye’ye karşı oluşturulabilecek bir tehdide sıcak bakmayacaktır. Müttefiklerimizin böyle bir yanlışın içerisine düşeceklerini sanmıyorum.”‘Koalisyon güçleri olarak aramızda konuşacağız’- Son operasyonları, “Türkiye bölgesel bir savaşa çekiliyor” şeklinde yorumlayanlar var... İncirlik’in de açılmasından sonra, yeni bir kırmızı çizgimiz var mı?Türkiye’nin bölgesel bir savaşa çekildiği doğru değil. Böyle bir iddiayı ya da yorumu paylaşmam mümkün değil. Bu iddiayı ortaya atanlar, şu anda yapılmakta olan operasyonları engellemek istiyorlar... Bu konuda, Irak’ın bazı açıklamaları var. Kandil’i vurmamızı onlar kendileri için doğru bulmadıklarını söylüyorlar. Öncelikle Irak olarak siz, kendi topraklarınızda, Türkiye’ye tehdit oluşturan terör unsurlarının barınmasına izin vermemelisiniz. Onları engellemezseniz, Türkiye kendi tedbirini kendisi alacaktır, gereğini de yapacaktır. Kaldı ki biz Irak yönetimine, teröre karşı mücadelede kendilerine gerekli yardımı vermeye hazır olduğumuzu her zaman söyledik. Öte yandan Suriye’de PYD’nin Suriye ordusuna katılabileceğine, Esed rejiminin de bu yöndeki eğilimlerine ilişkin haberler ilginç. Tabii ki koalisyon güçleri olarak tüm bunları aramızda konuşup değerlendireceğiz, ona göre de yol haritamıza işlerlik kazandıracağız.- DAİŞ, PKK ve PYD, aynı anda Türkiye’ye karşı kullanılıyor diyebilir miyiz?“Aralarında bir takım çıkar ilişkileri olduğunu göz önüne almak gerekir. Mesela Tel Abyad’da yaşananlar... DAİŞ önce işgal ediyor. Tel Abyad boşaldıktan sonra PYD ile DAİŞ arasında mücadele başlıyor. Bu defa da oraya PYD giriyor... Yapılması gereken boşaltılan bu tür şehirlere Araplar, Türkmenler de dahil olmak üzere oraların asli sakinlerinin de tekrar dönebilmelerini sağlamaktır. Bu nasıl mümkün olacak? Oraların güvenliği sağlandıktan sonra olacak. Aynı şey Cerablus için de geçerli. Bu çerçevede, koalisyon güçleriyle sürdürmekte olduğumuz çalışmalar, Suriye içindeki ılımlı muhalefete vermekte olduğumuz destek çok önemli. Orada ikmal yolları her zaman koruma altında olmalıdır. Bizim bir diğer arzumuz da, yine koalisyon güçleriyle müşterek alacağımız kararlarla, Türkiye’deki mültecilerden topraklarına dönmek isteyenlere ülkelerine dönüş imkanı sağlamak. Türkiye olarak biz üzerimize düşeni yapacağımız gibi, birçok ülke de üzerlerine düşeni yapacaklarını söylüyor. Nihai karar bir donörler toplantısı ile verilecek. “‘Kobani düşmesin diye yaptık’- O dönemde sizin “Kobani düştü düşecek” sözünüzü, bazı kesimler sanki buna seviniyormuşsunuz gibi algıladı...Bunu daha önce de defalarca söyledim. O ifadelerimi çarpıtanların kimler olduğu belli. Kobani’nin düşmesini arzulamamız asla söz konusu olmamıştır. Kobani’nin düşmesinin Türkiye’ye, bizlere kazandıracağı bir şey de olamaz. Nitekim Kobani’nin düşmesini istemediğimiz için Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) ve Peşmergelerin Kobani’nin imdadına koşmalarına imkan sağladık. Tüm bunları yaptıysak, Kobani düşmesin diye yaptık. O esnada, ABD’nin havadan yapmış olduğu harekatı, karadan destekleyecek güç yoktu. O güç hangi güç olmuştur? İşte topraklarımızdan geçerek oraya ulaşmalarını sağladığımız Peşmergeler ve ÖSO. O zor dönemde Kobani’den ülkemize sığınan 200 binin üzerinde insana kucak açan, ülkemizde ağırlayan da biz olduk. Bizim bu hususta yaptıklarımız somut olarak ortada. ‘Putin, Esed’den vazgeçebilir’- Suriye’de DAİŞ’e karşı oluşturulacak koalisyon güçlerinde Suud ve Katar ne şekilde yer alacak? Ayrıca Suriye konusunda Putin’in tavrında değişiklik söz konusu mu?“ABD’yle yaptığımız görüşmelerde koalisyonda koalisyon güçleri arasında Suudi Arabistan ve Katar’ın, Avrupa’dan Fransa ve İngiltere’nin de yer almasını konuşuyoruz. Putin’in Suriye konusundaki tavrı ise eskiye oranla çok daha olumlu. Bakü’de yüzyüze görüşmemizde, daha sonra yaptığımız telefon görüşmesinde, ben kendisini daha olumlu gördüm. O ilk zamanlardaki yaklaşımı yok. Artık sonuna kadar Esed’in yanındayız noktasında değil. Çok daha olumluydu. Telefon görüşmemizde de, kendisini daha olumlu istikamette gördüm. Esed’den vazgeçebileceğine doğrusu inanıyorum. O ilk zamanlardaki gibi değil. Artık sonuna kadar Esed’in arkasındayız modunda değil.“‘Artık 90’ların Türkiye’si değiliz’- Son operasyonları “Tekrar 90’lara dönmek” biçiminde yorumlayanlar var...“Ben buna katılmıyorum. Öyle bir şeyin olması zaten mümkün de değil. O tür ifadeleri kullananların zihinsel yapısı, aslında 90’ların çok daha gerisinde. Belki de 90’lar öncesine bir tür özlem duyuyorlar. Ama Türkiye artık o dönemleri çoktan geride bıraktı. Artık o dönemlere yer yok. Bizim yeni Türkiye’yi gayretle, azimle, kararlılıkla inşa etmeyi başarmamız lazım. Bunu başardığımızda onların tuzakları boşa çıkacak. Devlet bu saldırılara tabii ki seyirci kalmaz, kalamaz. Cumhurbaşkanı olarak bizler de seyirci kalamayız. Türkiye’nin yönetiminde tabii ki Beştepe’nin de rolü var. Cumhurbaşkanı olarak, Anayasa’da verilen rol neyse, o rolü her zaman üstlenmek durumundayım. Artık 90’ların Türkiye’si değiliz. Geçen yıl, 10 Ağustos’ta milletin oylarıyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı var.”Dokunulmazlık kapsamı ne olur?- HDP’ye kapatma davası tartışmalarına ve ortaya atılan çeşitli iddialara ne diyorsunuz?“Siyasi partilerin kapatılmasını hiç bir zaman savunmadım. Biz, 2010’da anayasa değişikliği çerçevesinde, partilerin kapatılmasına artık son verecek bir maddeye de yer vermiştik. Ancak o maddeye sıra geldiğinde maalesef CHP, MHP ve BDP, bunlar parlamentoyu terk ettiler. Ne yazık ki bizim içimizden de 3- 5 tane milletvekili arkadaşımız ihanet etti. 330’u bulamadık. Benim tezim şudur. Gerçek kişi ile tüzel kişiyi ayırmamız lâzım. Şu anda, dokunulmazlıkları kaldıralım vs. biçiminde meydan okumalar var. Bu parlamentonun vereceği bir karardır. Yani bu sadece kürsü masumiyeti mi olur yoksa kürsü dışında yine kapsamı olmaya devam mı eder, bunların hepsi, aralarında müzakere ederek verebilecekleri bir karardır. Benim sadece, yasama organının vereceği kararlar üzerinde belli bir sınırla tasarruf yetkim vardır.” (Demirtaş’a 6-8 Ekim olayları ile ilgili soruşturma) “Bir değerlendirme yapmam doğru olmaz. Bu yargıyla alakalı bir mesele. Biz sadece izleriz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan 4 partili seçim hükümetine karşı çıktı. ‘Seçime götürmek kaydıyla bir azınlık hükümeti pekala mümkün. Görev verilen bir partiye diğerleri dışarıdan destek verebilir’ dedi.Erdoğan, Pekin’den Jakarta’ya giderken Ankara temsilcimiz Murat Çelik’in de aralarında olduğu gazetecilerin sorularını yanıtladı.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çin’in başkenti Pekin’de resmi temaslarını tamamlayarak Endonezya’ya geçti. Başkent Jakarya’ya giderken uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, gündemdeki gelişmelere ilişkin şunları söyledi:İSTİSMAR EDİLDİ: Hükümetin kararları çok önemli. Çözüm süreci benim başbakanlığım döneminde başladı. Biz bu yola çıkarken ‘demokratik açılım’ diye çıktık. Ne yazık ki çözüm sürecini istismar edenler çıktı. Bedelini son yapılan seçimlerde ağır ödedik. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Sürecin istismarına müsaade edilmemeli. Bu vatan üzerinde operasyona müsade edemeyiz. BOŞUNA BEKLİYORUZ: (Türkiye’de son yaşanan terör saldırılarında hükümetin kurulamamış olmasının bir etkisi var mı? sorusu üzerine) Hayır, sanmıyorum. Koalisyon olup olmayacağı görülecek. Ama son 20- 30 yıla bakınca en uzun süreli koalisyon 3,5 sene sürmüş. Ondan önce 16 ay süren koalisyon bile var. Bunlardan ülkemiz için fayda bekliyorsak boşuna bekliyoruz. Koalisyon görüşmelerinden olumlu sonuç çıktı çıktı. Çıkmadığı takdirde, hemen milli iradeye müracaat edelim ki, tekrar kararı millet versin ve şu andaki durumdan bir an önce kurtulmuş olalım. KALICI OLANA KARŞIYIM: (Azınlık hükümetine karşı mısınız?) Benim karşı olduğum kalıcı azınlık hükümetidir. Seçime götürmek kaydıyla bir azınlık hükümeti pekala mümkündür. Kendisine görev verilen bir partiye diğer bir partinin veya partilerin dışarıdan destek vermesi suretiyle oluşturulacak bir azınlık hükümeti ülkeyi seçime götürebilir. NE HAYA NE EDEP: Terör örgütü ve yandaşları Suruç’taki saldırıyı dahi farklı yerlere çekme gayretinde. Cumhurbaşkanlığı makamını dahi bununla ilintilendirmeye kalkışıyorlar. Bunlarda ne haya var ne edep! 6- 8 Ekim olaylarında, şu anda sözüm ona milletvekili olan kişinin yaptıkları ortada. Şimdi dokunulmazlığın kaldırılması ve benzeri yaklaşımlarla kendileri farklı bir oyunun içine giriyorlar. Kararı parlamento verecektir.” ‘Operasyonlar sürecek’Görüştüğü devlet başkanlarının terörle mücadelede Türkiye’ye destek verdiğini söyleyen Erdoğan, “Gerek sınır ötesi gerek içerde operasyonlarımız devam etti, devam ediyor ve edecek” dedi. Erdoğan, üç şehit haberinin geldiği hatırlatılınca şöyle dedi: “Bu terör saldırıları PKK’nın vahşetini açıkça ortaya koyuyor. Karşılıksız bırakılmayacaktır. Şehitlerimize rahmet ailelerine ve milletimize sabır ve metanet diliyorum. Terörü minimize etmek konusunda kararlıyız.”‘Haddini bilsin’Demirtaş’ın, “Saraya bağlı gladyo’ sözüne sert tepki gösteren Erdoğan şöyle dedi: “Aslı astarı olmayan, terbiyesizce bir ifader. Cumhurbaşkanlığı makamının bu tür densizliklere, alçaklıklara düşmeyecek kadar yüksek bir makam olduğunu ifade etmek isterim. Bu şahıs 6 -7 Ekim katliamın baş sorumlusudur. PKK’ya yönelik böyle bir yaklaşımı ortaya koyamamaktadır. Ağabeyi dağda yetişmiş, dağda gelmiş bir kişi. Kendisi de fırsatı bulduğunda herhalde oraya koşar. Bu ülkenin huzuru için çalışan bir cumhurbaşkanına bu tür yakıştırmaların içerisine girmek olsa olsa kendi üzerindeki o kararlık bulutları dağıtmaya yöneliktir. ‘Haddini bilsin.”‘Batının silahları ellerinde’“DAEŞ, El Kaide’den doğmadır. Ellerinde ağırlıklı olarak Batı’nın silahları var. Bu düşündürücüdür. Petrolü de Esad’a satıyorlar. Dünyadaki ne kadar itilmiş kakılmış tip varsa onlar orayı antrenman alanı olarak görüyor. Türkiye’ye girişini yasakladığımız 16 bin kişi var. 1600 kişiyi de sınır dışı ettik. Önümüzde koalisyon güçleriyle birlikte sürdüreceğimiz bir süreç var. Kuzey Suriye’de olan tek devlete karşı bir girişimdir. Türkiye iyi terörist, kötü terörist şeklindeki bir oyuna müsade etmeyecektir, terörist teröristtir.” Terörle mücadelede hem fikirizÇin İslam Cemiyetini kabul eden Erdoğan, “Çin’de 35 bin cami olduğunu söylediler, 40 bin din adamı olduğunu söylediler. İbadetler konusunda rahat olduklarını söylediler” dedi. Uygurlar konusunun gündeme geldiğini söyleyen Erdoğan, “Çin Halk Cumhuriyeti’nin birliğine, beraberliğine kastedecek her türlü harekete biz de karşıyız. Terörle mücadele konusunda hem fikiriz” dedi.‘Yargı görevini yerine getirmeli’“Son operasyonlarda bini aşkın kişi gözaltına alındı. Ne var ki, iç güvenlik yasası çıkmış olmasına rağmen gözaltına alınanlar bir kapıdan girip diğer kapıdan çıkabiliyor. Bunlar da terörü ve teröristi cesaretlendiriyor. Yasama ve yürütme üzerine düşen adımları atıyorsa yargı da üzerine düşeni yerine getirmelidir. Yasal düzenlemeler hayata geçirilemezse netice almak mümkün değildir.”
Yurt içi ve sınır ötesinde (Irak topraklarında) yer alan PKK kampları, günlerdir yoğun hava operasyonlarına hedef oluyor.Hava Kuvvetleri komutanlığı, Bandırma ve Balıkesir gibi batıdaki üslerde konuşlu savaş uçaklarını da güneydoğudaki üslere kaydırarak, yıllardır görülmemiş boyutta bir harekata imza attı.F-16 ve F-4E 2020 tipi savaş uçaklarının birlikte katıldığı operasyonların en yoğun kısmı geçen Cuma akşamı yaşandı.***Kandil Dağı’ndaki kampların da aralarında bulunduğu, PKK’ya ait toplam 400 hedef bombalandı o gece.Ve o hava operasyonu sırasında aynı anda 75 savaş uçağı havadaydı.50 ‘Savaşan Şahin’ (F-16), 25 de ‘Terminatör’ (F-4E 2020)...Yani Türkiye’nin hava gücünün dörtte biri.***Dünya havacılığında, bu boyuttaki hava harekâtı sayılıdır.75 muharip uçağın aynı anda havada olduğu, hepsinin yönlendirildiği hedefleri bombaladığı ve salimen üslerine döndüğü bir operasyondan söz ediyoruz.Bu boyuttaki bir hava harekâtının olmazsa olmazı ‘koordinasyon’dur.İşte o koordinasyonu sağlayan da, bir ‘Kartal’dı. 75 jet ile birlikte havada olan ‘Barış Kartalı’... Yani AWACS...Bu İngilizce kısaltmanın açılımı ‘Airborne Warning and Control System’.Türkçesi, ‘Havadan Erken Uyarı ve Kontrol Sistemi’.***Türkiye’nin yıllarca beklediği ve geçen sene (gecikmeli şekilde) ilkini teslim alabildiği AWACS’ların, yeri geldiğinde ne kadar önemli bir rol üstlenebildiği geçen Cuma akşamı gerçekleştirilen operasyonda görüldü.75 savaş uçağını koordine eden o 76’ıncı uçak, havadaki komuta kontrol merkezi olarak görev yaptı.AWACS, aslında bir Boeing 737. Ama onu özel yapan, üzerinde taşıdığı gelişmiş radar sistemi.Türk Hava Kuvvetleri’nin ilk AWACS’ı olan ‘Barış Kartalı’ Konya’da konuşlu ama halihazırda güney ve güneydoğu, yani Suriye ile Irak sınır hattında uçuyor.***Havada yakıt ikmali yaparak sınır bölgesinde 24 saat kesintisiz havada kalabilen ‘Barış Kartalı’ tam bir ‘eagle eye’, yani ‘kartal gözü’.Havadan bakıyor ve 350 kilometre çapındaki alanda, aynı anda 3 bin cismi tespit ve takip edebiliyor.Gerektiğinde elektronik karıştırma ve şaşırtma da yapabilen ‘Barış Kartalı’, bütün bu özellikleriyle, yerdeki radarların çok ötesinde bir gözetleme ve raporlama kapasitesine sahip.Operasyona katılan savaş uçaklarını uyaran, yönlendiren, koordine eden de, yine onlarla birlikte havada bulunan bu ‘kanatlı radar’ oluyor.Hava harekâtlarında ‘çarpan etkisi’ yaratan AWACS, PKK hedeflerine yönelik son kapsamlı operasyonun başarıyla sonuçlanmasında da büyük rol oynadı.
Türkiye - Suriye sınırında, Suriye topraklarında 76 kilometrelik bir hat.Derinliği yer yer 20 - 25 kilometre... Doğu - batı hattında 76, kuzey güney hattında yaklaşık 25 kilometrelik bir alan.Yani yaklaşık bin 500 - 2 bin kilometrekarelik bir bölge.**Ankara’da, güvenlik ve istihbarat birimlerinin masasındaki haritada, ‘ateş hattı’ bu şekilde çizilmiş durumda.Bölgenin büyük kısmı IŞİD’in kontrolünde.PYD ile IŞİD arasındaki çatışmaların yoğun olduğu bu bölge, Türkiye açısından öncelikli öneme sahip.Hem IŞİD tehdidi hem sınır güvenliği (daha doğrusu güvensizliği) hem de Suriye’nin kuzeyinde oluşması muhtemel Kürt hattı bağlamında...**Ankara, bu bölgeyi - askeri tabir ile - ‘temiz’ tutmayı hedefliyor.Karada; sınır hattına (tabii Türkiye topraklarında) uzun menzilli ağır silahlar konuşlandırıldı. Keza, elektronik harp teçhizatı...Yapılan plan, öncelikle o alanı hem elektromanyetik hem de menzil içine alan karadan karaya bombardıman imkânlarıyla ‘güvenli’ tutmak.Yani bir anlamda, Ankara fiilen kendi ‘güvenli bölge’sini oluşturmayı hedefliyor.Güvenlik birimlerinin yaptığı değerlendirme, o bölgeyi ‘temiz’ tutmak için ‘muharip hava unsurları’na ihtiyaç olmadığı. Yani Hava Kuvvetleri’ne düşen bir taaruz görevi yok. En azından şimdilik...Ayrıca, Kara Kuvvetleri’nin de sınırın Suriye tarafına geçmesi öngörülmüyor. Yani Suriye’ye girilmesi yok planların arasında.**Dün yaşanan sıcak saatler sırasında çıkan haberlerin çoğu gerçeği yansıtmıyordu.Özellikle sosyal medya üzerinden yayılan dezenformasyon dalgasından söz ediyorum.Birincisi, sınırın hemen ötesinde, Suriye topraklarından açılan ateşe sadece bahsettiğim kara bombardıman unsurlarıyla cevap verildi. Tanklarla...Savaş uçakları IŞİD mevzilerine yönelik herhangi bir hava operasyonu yapmadı; bu bir.İkincisi; sınır hattına Özel Kuvvetler’e bağlı timlerin, yani ‘Bordo Bereliler’in gönderildiği haberi de gerçeği yansıtmıyor.Karadan, uzaktan bombalamak dışında; Suriye topraklarına asker girmesi gibi bir durum da söz konusu olmadı. Bu da üç.**Dünün gerçekleri böyle ama ortada bir başka gerçek daha var. O da, dün yaşanan gelişmenin, bölgede bir eşiğin aşılması anlamına geldiği.IŞİD ilk kez doğrudan Türk askerini hedef aldı dün.Angajman kuralları doğrultusunda, anında cevap verildi elbette ama dün ilk kez yaşanan bu durum, yakın gelecekte olabileceklerin gelişmelerin işaret fişeği niteliğinde.Sınırın diğer tarafından Türkiye’ye yönelen tehdidin yanı sıra bir de ‘içeri’de art arda yaşanan kanlı eylemler var malum. Son günlerin bilançosuna bakıldığında devamlılık arz etme eğilimi gösteren...Hem devlet hem toplum olarak çok da yabancısı olmadığımız ‘acı gündem’...Daha önce defalarca gördüğümüz o filmin 2015 versiyonu...“Kanlı yaz”.