16 sene önce, 4 Eylül 2002’de yayın hayatına başlayan VATAN’ın ‘son baskı’sı elinizdeki…Benim ‘zıpır’ gazetem son kez çıktı bugün.VATAN bundan sonra hafta sonları Milliyet’e ilave olarak basılacak. İnternet ortamında habercilik yapmaya da devam edecek.İnsanlar gibi kurumların, gazetelerin yaşamında da var maalesef böyle dönemler.Hayat bu…Önce okuru, 7 senedir de mensubu olmaktan gurur duyduğum bu gazeteye emek veren herkes çok kıymetli.Medya mensubu diyen de var bize, gazeteci diyen de…Ben en çok ‘haberci’ sıfatıyla tanımlanmayı seviyorum.Haberci için aslolan adı üzerinde ‘haber’.Habercinin işi haber vermek.Ve haber, habercinin işi olmakla birlikte, hayatıdır da aynı zamanda.Haberci; karşısına çıkan her türlü sürprize bir ‘eyvallah’ der, haber vermeye devam eder.Yani işini yapmaya, yaşamaya…
“Baki Şehirlioğlu öldü” haberini bana verdin madem...Yazarım.“Fazla uzun olmasın” dedin madem, hep olduğu gibi...Tamam, uzatmam.Kam-Spiker’ini de benim yazmam lâzım, biliyorum; bıraktırmazsın İstanbul’a.Peki. Onu da ben halledeyim.***Şu nasıl?“Güzel insan Baki Şehirlioğlu, güzel yaşadı. Dolu dolu, sıradışı, hakkını vererek, özenli yaşadı.”Olmuş mu?Bence beğenmen lâzım bu ‘kam’ı.Asıl haber bu zira.Ölmen değil, yaşadığın haber. Yaşarken yaşattıkların...Gerçi “Şu baştaki ‘güzel insan’ı at, o yorum olmuş” dersin sen şimdi ama...Bu sefer kusura bakma, atmıyorum.Kimsenin bilmediği, aramızdakileri yazacak değilim. Haber o değil, malum...Haber, elimdeki kalemin ucundan kağıda dökülen ‘gerçek’.Ve gerçek, senin ölümün değil, yaşamış olduğun.***Misal; evden işe, işten eve, Tunalı’daki yürümelerin haber.Ya da odanın penceresinden Arjantin’deki binalara bakıp “Bunların hangisi 100 sene sonraya kalacak” diye dertlenmen...Veya masandaki Ece Ajandası’na her gün aynı vakanüvis titizliğiyle gündemi kaydetmen.Olan bitene karşı her daim sergilendiğin ‘Beşiktaşlı duruşu’n haber be abi.Yok çünkü artık pek.Bayağı zamandır yok. ‘Oldukça’ değil, ‘bayağı’...‘Beşiktaşlı duruşu’nu hayatının her aşamasına yansıtarak yaşayanlar olarak öyle azınlıktayız ki abi. Ve şimdi bir daha eksildik.***Yazsam sayfalarca yazarım abi, saatlerce...Ama beğenmezsin, biliyorum.Hem girmez bültene o kadar uzun haber.Keşke girmese be abi bu haber hiçbir bültene.Haber ama... Yazılacak, mecbur.***Al buyur, yazdım işte.Sen istedin diye yazdım ama. Sadece sen istedin diye.Ve şimdi derdim ne biliyor musun abi?Derdim, yine senin kurallarından biri.Yazdığım haberi seslendirmeye de mecbur olmam.Güle güle abi.
“Cumhur İttifakı duruyor. Yerelde ittifak yok.”Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Salı günü grup toplantısının ardından, durumu bu sözlerle netleştirdi.İttifak bitti mi?” diye soranlara ve tabii “İttifak bitti” diye sevinenlere kısa ama çok net bir cevap verdi Bahçeli.MHP Lideri, bu açıklamasının bir gün sonrasında da, sözünün arkasında ne denli kararlı durduğunu somut bir kararla gösterdi herkese. Partisinin grup başkan vekili Erhan Usta ’yı görevden alarak…Meclis’te muhalefet partileriyle birlikte hareket eden Usta’yı, oturum devam ederken grup başkanvekilliğinden alması, Devlet Bahçeli’nin ‘Cumhur İttifakı’ konusundaki hassasiyet ve duruşunun göstergesiydi.Bekir Bozdağ Erhan UstaBahçeli, Usta’yı görevden alarak, “Cumhur İttifakı’nın manevi şahsiyeti ve ruhuna aykırı bir durum gördüğüm anda gereğini tereddütsüz yaparım” mesajını bir kez daha verdi.MHP kulislerinde, Bahçeli’nin bu adımla ittifak ortağı AK Parti’ye de açık bir mesaj verdiği yorumu yapılıyor.TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Bekir Bozdağ , Danıştay’ın ‘andımız’ kararını eleştirmiş, MHP Genel Başkanı da Bozdağ’a sert tepki vermişti. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Salı günkü grup toplantısında Bahçeli’ye reaksiyon gösterip, “Yol arkadaşımı feda etmem” demişti.MHP’liler işte bu durumu hatırlatıp, “Cumhurbaşkanı öyle yaptı ama genel başkanımız, Cumhur İttifakı için grup başkanvekilini gözünü kırpmadan feda etti” diyorlar.Aynı MHP’liler, Bahçeli’nin, 24 Haziran seçimlerinden hemen sonra “Bundan sonra biz ne dersek o olacaktır. MHP’nin genel başkanı hem Erdoğan’ı hem AK Parti’yi kurtarmıştır” diyen Genel Başkan Yardımcısı Sefer Aycan ’ı da görevden aldığını hatırlatıyorlar.Yerelde ittifak tekrar gündeme gelir mi?MHP Lideri, Cumhur İttifakı’nın yerel seçimde geçerli olmayacağını açıkladı ama Ankara’da bu dosyanın yeniden açılma ihtimali de göz ardı edilmiyor.MHP, ittifakın ruhuna sadakatini bir kez daha gösterdi.Yakın gelecekte şartlar değişir, AK Parti’den bir adım gelirse, yerel seçimde de birlikte hareket etme politikasının tekrar canlanabileceğini düşünenlerin sayısı az değil.AK Parti bu yönde bir adım atarsa, MHP durumu bir kez daha değerlendirebilir. Burası Ankara… Şu anda kapalı olan kapılar, gün gelir yeniden açılırsa şaşırmamak gerek.Mansur Yavaş ne diyor?MHP’nin yerel seçimde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na Melih Gökçek’i aday gösterme ihtimali, önceki gün başkentin siyasi kulislerini hareketlendirdi.Çıkan haberler üzerine, Mansur Yavaş’ı da aradım. 2014 yerel seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) adayı olarak Gökçek ile yarışan Yavaş’ın ismi 5 ay sonraki yerel seçimlerde yine CHP’den adaylık için geçiyor.Mansur Yavaş’a hem kendi durumunu hem de Melih Gökçek ile ilgili haberleri sordum:Kenardan izliyorum- Sayın Yavaş, yerel seçim gündeminde adınız hep var ama sizden hiç ses çıkmıyor…- Bir kenarda kalıp izliyorum ben de herkes gibi. Yorum da yapmıyorum. Bekliyorum, bakalım…- Hiçbir temas yok mu?-Yok. Gelişmelere bakacağız. Net bir şey de söylemek istemiyorum çünkü “Adayım” desem bir türlü oluyor, “Değilim” desem bir türlü oluyor. Görelim bakalım.Melih Gökçek kımıldayamaz- Peki, Melih Gökçek’in MHP’den aday olma ihtimali konusunda çıkan haberler hakkında ne düşünüyorsunuz?- Ben o haberlere inanmıyorum. Gökçek kımıldayamaz. Bir günlük, saman alevi gibi bir gündem olur. Gökçek çıkıp “Teşekkür ederim ama ben AK Partiliyim, partime bağlıyım, beni aday yapsalar da yapmasalar da partimin emrindeyim” diye açıklama yapar. Bakın göreceksiniz. Seçim tamam ama bir de geçim var- Sizin durumunuz ne zaman netleşir?- Bilmiyorum. Ben olayların dışındayım. İzliyorum sadece.- Peki, geçen seçimden bu yana böyle kenarda durmak, siyasetin dışında kalmak bir dezavantaj oluşturmaz mı sizin için?- Bunu siz televizyondan da söylediniz ama benim öyle bir makam, mevki gibi bir beklentim, öyle bir derdim yok. Seçim bitiyor, ‘geçim’e başlıyorum ben. Çalışmak durumundayım. Çalışmazsam, öyle sürekli bir gelirim yok. Ayrıca benim partim de yok. Ama muhalif tavrımızı devam ettirdik. Onun da görülmesini, bilinmesini isterim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) dün öğle saatlerinde yaşananlar, Ankara siyasetine yabancı olan biri tarafından ‘inanılmaz’ sözcüğüyle tanımlanabilir. Yıllardır bu Meclis’in kulislerinde çok olaya şahit olmuş bizler için bile, şaşırmasak da ‘ilginç’ti dün birkaç saat içinde yaşananlar, konuşulanlar.Anlatayım…***Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli dün grup toplantısında Cumhur İttifakı’nın yerel seçimde geçerli olmayacağını açıkladığı anda kulisteydim.MHP’liler alkışlarla karşıladı kararı. Salondan yükselen alkışları kulistekiler izledi.Toplantı bitti, Bahçeli çıktı; soruları yanıtlamadan makam odasına doğru ilerledi.Dağılan MHP grubundan milletvekilleriyle konuştum kuliste. Birkaçının cümlelerini isim vermeden ama tırnak içinde aktaracağım şimdi.MHP kulisi- “Oh, rahatladık. İktidar partisi bize hep tepeden bakan bir tavırla yaklaşıyordu. Şimdi üstümüzden bir yük kalktı.”- “Bu işin böyle yürümeyeceği zaten belliydi. Genel Başkan iyi bile sabretti.”Bu iki örneğin dışında, Bahçeli’nin sözlerinin yerel seçimler için geçerli olduğunun altını ilk dakikadan çizen bir milletvekili de oldu. “Bu tabii yerel seçim için” diyen vekile, “Meclis çalışmalarını etkilemez mi, iki partinin birlikte hareket etme iradesine olumsuz yansımaz mı bu durum” diye sordum; aldığım yanıt “Meclis’te ne olur, o bundan sonra izleyecekleri politikalara bağlı” şeklinde oldu.Görünen o ki MHP, AK Parti’nin tavrına göre belirleyecek atacağı adımları.Aynı MHP’li milletvekili, gelinen noktadan AK Parti’yi, özellikle de parti içindeki bir grubu sorumlu tuttu. Ardından da şu cümleleri sıraladı:“Bizi eleştireceklerine kendi içlerindeki kripto FETÖ’cülere, siyasal İslamcılara ve bazı başkalarına baksınlar. Onlar sevindi çünkü Cumhur İttifakı’nın bu hâle gelmesine.” “Yazıyorum bu sözlerinizi” dedim. “İsmimi vermeyecekseniz yazabilirsiniz” yanıtını aldım.AK Parti kulisiMHP kulislerinden bu notları alıp Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) kulisine yöneldim. Grup toplantısının başlaması için Genel Başkan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bekleniyordu. Bahçeli’nin Cumhur İttifakı’na ilişkin çıkışını sorduğum bir eski bakan gülümseyerek, “Her işte bir hayır vardır” dedi ve ekledi. “İyi ya da kötü demeyip bu kadarını söyleyeyim izninle.” Tecrübeli siyasetçi yorumu böyle oluyordu işte.AK Partili milletvekillerinden biri “Hayırlısı oldu” dedi ayak üstü sohbetimizde.Bir diğeri, “Bizden kaynaklanmadı. Vatandaş görüyor bunu” dedi sohbete katılırken.Bir başka vekilse, “Böyle dengesiz biriyle çok bile sürdü. Bu noktaya karşımızdaki kişinin dengesizliği sebebiyle geldik” dedi. Not aldığımı görünce, “Aman böyle yazma” diye uyardı. “İsterseniz yazmam ama zaten adınızla yazmayacağım” dedim. “Ha, o zaman tamam” deyip ekledi, “Bitiren biz olmadık yani.”Kısa bir süre sonra…Buraya kadar yazdıklarım, AK Parti grup toplantısı başlamadan önce konuşulanlardı.Erdoğan grup konuşmasına başladı, yaklaşık yarım saat, o kürsüdeyken MHP Lideri Bahçeli Meclis’teki makam odasından çıktı ve habercilere, “Cumhur İttifakı duruyor, yerel seçimde ittifak yok” açıklamasını yaptı.Bu haber AK Parti grup salonuna sadece bir dakika içinde ulaştı tabii…Cumhurbaşkanı Erdoğan da, konuşmasında ‘af’ ve ‘andımız’ başlıklarında söyleyeceklerini söyledi ama ‘Cumhur İttifakı’ konusunu tabiri caiz ise pas geçti.İşte o dakikadan itibaren hem AK Parti kulislerindeki hava değişti, hem MHP’lilerin tavrı. İş yine dün bu sütunda bahsettiğimiz noktaya geldi. Cumhur İttifakı’nda iki partiyi birbirine bağlayan ‘kalın ve güçlü lastik’ önce gerildi, sonra yumuşadı. Ama yine kopmadı, köprüler atılmadı.***Yukarıda anlattıklarımdan sonra bir gazeteci olarak şu noktaları kayda geçirmem gerek.Evet, Cumhur İttifakı halen sürüyor ama artık büyü iyiden iyiye bozuldu. Zaten iki taraf açısından da zorlukları olan bu ilişkiyi yürütmek şimdi daha da güçleşti.‘İttifak bitti’ havasının hakim olduğu o bir saat içinde iki tarafın birbirleri hakkında söylediklerini yukarıda yazdım işte.Liderlerden gelen açıklamalar sonrası geri adımlar oldu, hava yeniden yumuşadı ama durum ortada.AK Parti Meclis’te çoğunluğa sahip olmak için MHP’nin desteğine ihtiyaç duyuyor. MHP olmazsa onun yerini İYİ Parti’nin alma ihtimali ilk günden beri herkesin aklındaki seçeneklerden. MHP İYİ Parti arasındaki gerginlik malum.İşte bu ortamda Cumhur İttifakı, iki taraf için de bir anlamda ‘mecburen, mecburiyetten’ devam ediyor.
Başlıktaki sorunun ilk bakıştaki yanıtı birinci seçenek. Yani ‘pamuk ipliği’.Pekiyi gerçekten öyle mi?Hemen söyleyeyim; değil.***Pekiyi cevap ikinci şık, yani ‘çelik tel’ mi? Hayır, o da değil.Cumhur İttifakı’nın tarafları arasındaki bağ ne pamuk ipliği kadar zayıf, ne bir çelik tel kadar kuvvetli.***İşin doğrusu şu…AK Parti ile MHP’yi bağlayan aslında bir nevi ‘lastik’.Kalın ve esnek bir lastik…Gerilebilen, yumuşayabilen, uzayıp kısalabilen, elastik bir bağ var iki parti arasında. Bugüne kadar bazen bir tarafından, bazen diğer ucundan çekilen bir lastik. Ve emin olun, bundan sonra da böyle devam edecek.***Cumhur İttifakı; siyaset bilimi bağlamında değerlendirildiğinde, bünyesinde, kurucu iki üyesi açısından da zorluklar barındıran bir yapı. Nitekim, iki parti de bu gerçeğin baskısını hissediyor ve buna göre hareket ediyor. Etmek zorunda.Her iki taraf da bu süreci, kontrollü bir gerginlikle yürütüyor.Aslında olması gerektiği gibi.***MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli diyor ki:“Cumhur İttifakı mısır püskülü değil ki, en ufak rüzgarda sallansın.”Parti kurmayları birçok vesileyle, “Biz Cumhur İttifakı’nı 21’inci yüzyılın birlikteliği olarak okuyan bir geleneğe sahibiz” görüşünü kayda geçiriyor.Lâkin diğer taraftan, ‘mahkemenin Rahip Brunson kararı’ ya da ‘af teklifi’ veya ‘andımız’ konusunda olduğu gibi bildik içerik ve tonda açıklamalar yapıyor Bahçeli.Kurmaylarına soruyorsunuz, aldığınız yanıt hep aynı: “Merak etmeyin, genel başkanımız süreci sağlıklı yönetecektir.”Şimdi bugün Meclis grup toplantısı var MHP’nin.Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik sert eleştirilerine dün AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’ten yanıtlar geldi.İttifak ortağının dün yaptığı açıklamalar üzerine MHP Lideri’nin bugün grupta sessiz kalacağını düşünen varsa bence yanılır. Bahçeli ne köprüleri atacaktır, ne de sözlerinden geri adım.***Yaşananlara bakarak şu tespitte bulunabilirim:AK Parti MHP’nin, MHP de AK Parti’nin; kontrollü gerilimler yaratarak, süreci kendi lehine yürütmek istediğini düşünüyor.İki partinin de anlaşılabilir endişeleri var. Mesela AK Parti’de şöyle bir kaygı olamaz mı?Sorunsuz şekilde ittifak yapmamız hâlinde, seçmenlerimizden genel gidişattan memnun olmayanlar ya da ekonomik krizden vs rahatsız olanlar MHP’ye kayabilir. Bu yüzden tabanımıza “Partinize sahip çıkın” diyecek bir gerilim hattı oluşturmamız gerekiyor. Yani ittifakı bozmadan ama MHP’ye oy kayması riskinin de önüne geçmek amaçlı bir hareket tarzı.***Benzer şekilde MHP’de de, ittifaktaki mutlak uyumun “Ülkücü kimlikten uzaklaşıp AK Parti’nin payandası gibi algılanmak” şeklinde bir risk oluşturabileceği endişesi şaşırtıcı olur mu?***Cumhur İttifakı konusunda, partilerin tabanlarında zaman zaman kafa karışıklıkları oluşuyor. Hatta bu inişli – çıkışlı hâl, iki parti milletvekilleri için bile geçerli.AK Parti’yle MHP’yi bağlayan ‘lastik’ zaman zaman bir taraftan, bazen de – şu sıralarda olduğu gibi - iki taraftan da çekilerek geriliyor.Ama her iki taraf da, yumuşamanın formülünü de biliyor. Günün sonunda iki cephneden de şu aynı cümleyi duyuyoruz Ankara’da:Büyükler bir araya gelir, oturur, konuşur, anlaşır. “İyi de bu defa büyükler atışıyor” diyecek oluyoruz…Cevap yine aynı:Yok, yok… Merak etmeyin. İki lider bir araya gelir, orta yolu bulur.
Amerikan Dışişleri Bakanı dün Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’daydı. Bugünse Ankara’da…Rahip Brunson’ın serbest kalıp ülkesine dönmesinin ardından, Washington DC – Ankara hattındaki ilk üst düzey ve yüz yüze temas olması, ziyareti daha da önemli kılıyor.Ancak Brunson mevzuu daha şimdiden geri planda kaldı çünkü gündemin ilk sırasında Kaşıkçı dosyası var.Türk – Amerikan ilişkilerinde Münbiç’ten Fethullah Gülen sorununa kadar çözüm bekleyen birçok kritik başlık olsa da sıcak gelişme, Cemal Kaşıkçı cinayeti iddiası…***ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’yu bekleyen Ankara’da dün en çok konuşulan konu Kaşıkçı meselesinde yaşanması muhtemel gelişmelerdi.Başkent kulislerinde yapılan yorumlar, ABD’nin doğrudan müdahil olmasıyla birlikte konunun – göreceli - makul bir senaryo çerçevesinde netlik kazanacağı yönündeydi.CNN International’ın haberinde yer alan iddianın gerçeğe dönüşeceği yönündeki tahminler ağırlıklıydı dün Ankara’da. Yani Suudi Arabistan’ın, Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda hayatını kaybettiğini kabul eden bir açıklama yapacağı iddiasının.Dün saat 21.30 civarında CNN bu defa daha kesin bir dille yineledi iddiasını. Hatta, “cesedin parçalanmış olabileceği” ifadesine de yer verdi güncellediği haberinde.***Beklenen olur ve Suudi Krallığı Kaşıkçı’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldüğünü kabul eden bir açıklama yaparsa, o zaman gündeme birçok yeni soru gelecek.En başta da, bu itirafta bulunmak için neden 15 gün beklendiği sorusu.“Bu açıklamaya Suudi yönetimini ABD mi ikna etti” sorusu…Tam Pompeo Riyad’dan Ankara’ya gelirken, Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosu Muhammed Uteybi’nin de ülkesine dönmesinin ne anlama geldiği…Amerikan Dışişleri Bakanı’nın, Riyad’dan Ankara’ya hangi bilgileri getirdiği, bunun Türkiye’nin tavrına nasıl yansıyacağı…Riyad’ın cinayeti itiraf etmesi halinde Trump yönetiminin vereceği tepki… (ABD Başkanı dün gece bizzat ve doğrudan inisiyatif aldı.)Yaşananların Türkiye – Suudi Arabistan ilişkilerine nasıl yansıyacağı vb…***Bu soruların bir kısmına dair ilk işaretler de geldi dün gece…Saat 22’ye yaklaşırken ajanslara ABD Başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan Veliaht Prens Selman’ı telefonla aradığı haberi düştü.Trump, Selman’ın Cemal Kaşıkçı olayıyla ilgisi olduğu iddialarını reddettiğini açıkladı. Bir de ülkesinde süren iç soruşturmanın genişletileceğini söylediğini.***Şu ana kadarki parçaları birleştirdiğimde… Riyad’dan, “Evet, Kaşıkçı İstanbul’da sorgusu sırasında hayatını kaybetti ama bu durum, sorgu ekibindeki bir ya da birkaç kişinin münferit icraatıdır. Süren soruşturma sonunda, bu kişiler hakkında gereken yapılacaktır” türünden bir açıklama gelirse şaşırmam.Oğlunuzun adını ‘Arda’ koyar mısınız?Futbolcu Arda Turan ile şarkıcı Berkay Şahin arasında yaşananlar yargıya taşındı. Savcılık iddianameyi hazırladı. Arda Turan için 12 yıl 6 ay hapis cezası isteniyor. İddianamede, Turan hakkında yer alan suçlamalar şunlar:Cinsel taciz, ruhsatsız silah bulundurmak, genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak ve kasten yaralama.Mevzuya ilişkin söylenecek çok şey var ama tek bir soruyla yetiniyorum…***Bilirsiniz… Ünlü ve başarılı insanların, özellikle de yetenekli, yıldız futbolcuların isimleri, o dönem doğan çocuklara sıklıkla verilir.Metin Oktay’ın döneminde doğan ‘Metin’ler gibi.Pekiyi şimdi soruyorum:Bugünlerde bir erkek çocuk sahibi olsanız, ona, ‘Arda’ adını verir misiniz?Başka sorum yok !
Brunson gitti, kavga bitti mi?Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Türkiye ilişkilerinde güncel soru bu?Bu sorunun yanıtı, kocaman bir “Tabii ki hayır.”Çünkü…İki ülke arasındaki sorunların bir rahibin serbest kalmasından ibaret olmadığını hepimiz biliyoruz.Ama daha önemli bir nokta var…İki ülke arasındaki ilişkiler de, Ankara Washington DC hattından ibaret değil.***Bugünü okuyabilmek için en azından - 14 sene öncesine dönmek gerekiyor.2004 yılında, ABD’de bir kitap yayımlandı: The Choice. Yani “Tercih”.Net ve kritik soru, kitabın kapağında yer alıyordu: Global Domination or Global Leadership? Yani “Küresel hakimiyet mi, küresel liderlik mi?”Zbigniew Brzezinski, Tercih (The Choice, 2004) adlı kitabında ABD’nin önündeki iki seçeneği bu netlikte adlandırmıştı.( 70’li yıllarda dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’ın ulusal güvenlik danışmanlığını da yapan ünlü stratejist Brzezinski geçen yıl Mayıs ayında, 89 yaşındayken öldü. )***Car ter’ın, eski danışmanının kitabı hakkındaki kısa yorumu bile çok şey ifade ediyor:“ Hiç kimse gücün ve ilkelerin karşılıklı bağ ımlılığını Zbigniew Brzezinski’ den daha iyi anlayamaz. ‘ Tercih ’ , şu andaki jeopolitik durumu gösteren tartışmasız bir yol haritası ve Amerika’ nın gelecekte barışı ve istikrarı sağlamak maksadıyla nasıl davranması gerektiğine dair bir rehber. “Jimmy Carter’ın sözünü ettiği, “ABD’nin barışı ve istikrarı sağlamak maksadıyla” attığı adımların özellikle Ortadoğu’da doğurduğu sonuçlar on yıllardır ortada.***Dönelim ‘Tercih’e…ABD yukarıdaki iki seçenekten birini ‘ tercih ’ edecekti; ikincisini seçti. Yani küresel liderliği…Bu ‘tercih’in ilk sebebi, küresel hakimiyet hedefinin yüksek maliyeti ve sürdürülebilir olmamasıydı.Küresel hakimiyetin tesisi, dünyanın kendisine çok uzak olan - farklı bölgelerinde ‘bizzat’ bulunmak ve uzun süre kalmakla mümkündü. ABD, bu yöntemin faturasının (her manada) ne kadar ağır olduğunu yaşayarak öğrendi.Küresel liderliğin küresel hakimiyetten çok önemli, temel bir farkı vardı. O fark, u zak coğrafyalarda ‘taşeron kullanmak ’ formülü ydü…Washington DC yönetimleri için bu yöntem, diğerine göre daha az riskli ve daha akılcıydı.Ve tabii satranç tahtasında daha fazla ve daha çeşitli hamle ler yapma imkanı demek…***Dedik ya… ABD ile Türkiye arasındaki ilişkileri, Washington DC’nin küresel ve Türkiye’nin içinde yer aldığı bölgeye dair ana planından bağımsız düşünmek mümkün değil.Türkiye ile ilişkileri; ABD’nin İran dosyası da şekillendirir, Irak projeksiyonu da… Çin politikası da belirler, Suriye’ye dair planlamaları da…Nitekim öyle de oluyor. (Şu dönemde özellikle de Suriye satrancına kafa yormak, dikkat kesilmek gerek.)O yüzdendir ki; Türkiye de ABD ile ilişkilerine sadece ‘ikili’ boyutta bakamaz, bakmamalıdır.Resmi açıklamalarda ilişkilerden bahsedilirken sıklıkla karşımıza çıkan, ‘çok taraflı, bölgesel ve ikili’ sözcükleri, öyle sıradan lâflar değildir. Olmamalıdır.
Pazartesi Meclis açıldı.Açılış oturumunun ardından TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ağırladığı çaylı kahveli sohbet davetine MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin yanı sıra katılanlar arasında İYİ Parti Meclis Grup Başkanı Ahat Andican da vardı.Bu durumu ‘MHP İYİ Parti yakınlaşması’ gibi algılayanların yanıldığı hemen ertesi gün çıktı ortaya.***Salı, ilk grup toplantıları yapıldı Meclis’te.İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ilk grup toplantısında yaptığı konuşmada eski partisi MHP’ye yüklendi.Sadece konuşmanın içeriği değil, Akşener’in üslubu da çok sertti o gün grup kürsüsünde.Akşener’e yanıt MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’dan geldi. Yalçın Twitter hesabından tabiri caizse - açtı ağzını, yumdu gözünü.***Önceki akşam, bu defa bizzat Devlet Bahçeli aldı sazı eline. 4 milyon 700 bin takipçili resmi Twitter hesabından [bu arada Bahçeli’nin bu hesabının takip ettiği kişi sayısı 0 (sıfır)] Meral Akşener’i yine tabiri caizse yerden yere vurdu MHP Lideri. Akşener de, yine aynı mecradan Bahçeli’nin adını vererek meydan okudu. Partisinin genel merkez binasının adresini verdi.Sonuç beklendiği şekilde oldu. İki siyasetçinin siyasi nezaketi yok sayan mesajlaşmasının (daha doğrusu klavye başında kapışmasının) ardından, gece yarısı Akşener’in evinin önüne MHP’li bir grup gitti, slogan attı.Akşener önce kapıya çıkıp o gruba, hemen ardından Twitter’dan Bahçeli’ye bir kez daha “Hodri meydan” dedi. Sabah olduğunda (dün sabah) İYİ Parti genel merkez binasının bulunduğu cadde, polis ekipleri tarafından şerit çekilerek, çift yönlü olarak trafiğe kapatıldı.***Bu siyasi rekabet mi şimdi?Siyasi rekabet, siyasi nezaketle olur diye biliriz biz.Liseli çocukların okul içinde tartışıp kavga için “Çıkışa gel” demesi misali bir üslupla siyaset mi yapılır?Bahçeli de, Akşener de kusura bakmasın ama bu mudur yani Türkiye’ye verebilecekleri? Bu mudur sorunlarına çözüm, günlük yaşamında huzur bekleyen ülke insanına sunabildikleri?2018 Türkiyesine yakışan siyaset üslubu bu mudur?Sayın Akşener, Sayın Bahçeli… Bırakın başkalarını, bırakın bizi...Bu tarzı, bu düzeyi, siz kendinize yakıştırıyor musunuz?O el havada kalmadıYaklaşık iki buçuk ay önce, 14 Temmuz 2018’de bu köşeden Fazıl Say’ın çağrısını aktarmıştım.“Ülkemde yaşamak, sanatımı ülkemde yapmak istiyorum” başlıklı o yazıyı ( http://www.gazetevatan.com/murat-celik-1182563-yazar-yazisi-ulkemde-yasamak-sanatimi-ulkemde-yapmak-istiyorum/ ) dünyaca ünlü besteci ve piyano virtüözü Say’ın “Diyalog ve uzlaşı elimi uzatıyorum” sözünü hatırlatıp “O el havada kalmamalı” diye bitirmiştim.***Say üç gün önce, yine Instagram hesabı üzerinden, bu defa ‘iyi haberler’ paylaştı.İlk iyi haberi; yakın arkadaşı ve meslektaşı orkestra şefi İbrahim Yazıcı’nın iki yıl aradan sonra hem pasaportunu geri aldığı hem de batonunu (şef çubuğu) tekrar eline alabileceğiydi. Yani Yazıcı’nın tekrar işini yapabileceği...Fazıl Say, kendisiyle ilgili olarak da aynen şunları yazdı:“Benim eserlerimin devlet kurumlarında çalınması durumu ise ivme kazandı. Uzattığım dostluk elini bu sefer tutan Kültür Bakanlığı, kurumlarında senfonik eserlerimi tekrar seslendirme kararı aldı. Adana ÇDSO, İstanbul İDSO ve Cumhurbaşkanlığı CSO (Ankara) devlet senfoni orkestraları programlarına bu sezon eserlerimi koydular. Bu orkestralara bu dostluk adımı için teşekkür ederim, başarılar dilerim. Keşke tüm bu kötü dönem hiç yaşanmasaydı. Arada, bence bu engellemelerin yaşandığı 5 6 yıl süresince, çok ama çok tuhaf detaylar da var arda kalan. Elbette bunlar da bir gün gelecek konuşulacaktır. Şimdilik önemli olan Türk halkıdır, halkın kültür sanat ile en güzel, en yalın, en dürüst şekilde buluşmasıdır. Şu aşamada, bu gelişmeleri iyi, hatta çok iyi buluyorum. Tüm yardımı geçenlere teşekkürü borç bilirim.”***Hem geç oldu hem de güç ama nihayet oldu.Fazıl Say bir adım attı, Kültür Bakanlığı da aynı şekilde karşılık verdi. Uzatılan el havada kalmadı yani.İyi oldu. Gayet güzel oldu. Devamı da gelmeli tabii. Geçmiş geçmişte kalmalı...