Siyah-beyaz ölüm-yaşam

“Baki Şehirlioğlu öldü” haberini bana verdin madem...

Yazarım.

“Fazla uzun olmasın” dedin madem, hep olduğu gibi...

Tamam, uzatmam.

Kam-Spiker’ini de benim yazmam lâzım, biliyorum; bıraktırmazsın İstanbul’a.

Peki. Onu da ben halledeyim.

***

Şu nasıl?

“Güzel insan Baki Şehirlioğlu, güzel yaşadı. Dolu dolu, sıradışı, hakkını vererek, özenli yaşadı.”

Olmuş mu?

Bence beğenmen lâzım bu ‘kam’ı.

Asıl haber bu zira.

Ölmen değil, yaşadığın haber. Yaşarken yaşattıkların...

Gerçi “Şu baştaki ‘güzel insan’ı at, o yorum olmuş” dersin sen şimdi ama...

Bu sefer kusura bakma, atmıyorum.

Kimsenin bilmediği, aramızdakileri yazacak değilim. Haber o değil, malum...

Haber, elimdeki kalemin ucundan kağıda dökülen ‘gerçek’.

Ve gerçek, senin ölümün değil, yaşamış olduğun.

***

Misal; evden işe, işten eve, Tunalı’daki yürümelerin haber.

Ya da odanın penceresinden Arjantin’deki binalara bakıp “Bunların hangisi 100 sene sonraya kalacak” diye dertlenmen...

Veya masandaki Ece Ajandası’na her gün aynı vakanüvis titizliğiyle gündemi kaydetmen.

Haberin Devamı

Olan bitene karşı her daim sergilendiğin ‘Beşiktaşlı duruşu’n haber be abi.

Yok çünkü artık pek.

Bayağı zamandır yok. ‘Oldukça’ değil, ‘bayağı’...

‘Beşiktaşlı duruşu’nu hayatının her aşamasına yansıtarak yaşayanlar olarak öyle azınlıktayız ki abi. Ve şimdi bir daha eksildik.

***

Yazsam sayfalarca yazarım abi, saatlerce...

Ama beğenmezsin, biliyorum.

Hem girmez bültene o kadar uzun haber.

Keşke girmese be abi bu haber hiçbir bültene.

Haber ama... Yazılacak, mecbur.

***

Al buyur, yazdım işte.

Sen istedin diye yazdım ama. Sadece sen istedin diye.

Ve şimdi derdim ne biliyor musun abi?

Derdim, yine senin kurallarından biri.

Yazdığım haberi seslendirmeye de mecbur olmam.

Güle güle abi.

DİĞER YENİ YAZILAR