Hedonik açlık, bireylerin sadece fiziksel açlıktan ziyade, tatmin edici ve zevkli bir deneyim arayışıyla besin tüketmeleri olarak tanımlanıyor. Bu tür açlık, genellikle yüksek kalorili ve tatlandırıcı gıdalara yönelik bir eğilimle kendini gösteriyor.
Yapılan araştırmalar, hedonik açlığın giderek arttığını ve bunun, modern toplumda beslenme alışkanlıklarını ciddi şekilde etkilediğini ortaya koyuyor. Araştırmalar, hedonik açlığın artmasının sadece bireysel tercihlerle değil, aynı zamanda çevresel ve kültürel faktörlerle de ilişkili olduğunu gösteriyor. Özellikle sosyal medyanın lezzetli ve cazip görünen yiyecekleri teşvik edici etkisi, bu açlığın son yıllarda daha da büyümesine katkıda bulundu.
Konuyu Diyetisyen Cansu Arslan’a danıştığımda “Vücudumuz acıkınca, lezzetli yiyecekler görünce beyinde ‘nükleus akümbenste’ (haz alma ve bağımlılık ile ilişkili beyin bölümü) bulunan dopamin salınımı uyarılır. Ve iştahımız açılır, yeme isteğimiz oluşur” dedi ve ekledi:
“İki çeşit açlık kavramından bahsedebiliriz. Birincisi gün içinde enerji ihtiyacımızı karşılamak adına açlık hissetmemize neden homeostatik açlık. Bu hepimizin bildiği açlık hissidir. İkincisi de hedonik açlık. Bu açıkta enerji ihtiyacımız olmaksızın lezzetli bulduğumuz besinlerin tüketiminden sağlanan haz amacıyla hissettiğimiz açlıktır. Birinde metabolik bir enerji ihtiyacı söz konusuyken diğerinde duygusal bir yeme ön plandadır.”
“TOKUM AMA YERİM” DİYENLERDENSENİZ DİKKAT!
“Bu açlığı “Tokum ama yerim” cümlesiyle ifade etmek daha net anlaşılır olmasını sağlayacaktır” diyen Cansu Arslan, “Günümüzde sosyal medyada yemek tariflerinin, mekân önerilerinin artması, televizyondaki yemek programları, internetten hızla verilen siparişler hedonik açlığı tetikliyor” dedi. Arslan, şöyle devam etti:
-- Çalışma hayatının yoğun temposunda ‘tencere yemeği’ kavramından ‘hızlı tüketim’ yemeklere geçişin arttığını, beslenmede içerikten önce kolay ulaşılabilir olmasının, anlık doyum sağlanmasının daha öncelikli olduğunu hepimiz ne yazık ki gözlemliyoruz. Yolda geçerken kokusu güzel bir börek, vitrindeki vişneli bir pasta duyularımızı kolayca etkileyebiliyor.
-- Bir de stresli bir günse hedonik açlığımız daha da tetikleniyor ve kişi yerken mutlu olsa da yemek sonrası aslında toktum yemesem de olurdu diye pişman olabiliyor. Ve etkisi sadece pişmanlıkla kalmıyor hedonik açlık uzun vadede hipertansiyon ve diyabet gibi pek çok kronik hastalığı da beraberinde getirebiliyor. Bu da hedonik açlık kavramını bilmemizin önemini bir kez daha vurguluyor.
‘OBEZ BİREYLERDE, OBEZ OLMAYANLARA GÖRE DAHA YÜKSEK HEDONİK AÇLIK GÖZLEMLENİYOR’
Hedonik açlık ile obezite arasındaki ilişkiye de değinen Cansu Arslan, “Öncelikle şunu bilmek gerekir ki, obezite fazla kilolu olmak değil; yüksek yağ oranına sahip olmaktır. Bu çok karıştırılıyor. Yüksek kalorili ve lezzetli yiyeceklere kolay ulaşılabilirlik ve büyük porsiyonlar, obezojenik çevre dediğimiz yani obezite oluşma riski yüksek bir çevre oluşturuyor. Bu tarz besinlerin tüketimi ile yüksek oranda tuz, şeker ve yağ alımına bağlı olarak obezite ve obezitenin yol açtığı hastalıklarda artış görülebiliyor” dedi ve ekledi:
“Ayrıca yapılan pek çok araştırmaya göre obez bireylerde, obez olmayanlara göre daha yüksek hedonik açlık gözlemlendiği de doğrulandı. Yani obez bireylerde hedonik açlık daha sık görülürken hedonik açlık yaşayan bireylerde de ihtiyaç fazlasını tükettiği için obezite riski artıyor. Bu iki yönlü durum obezite ile birlikte hedonik açlığın değerlendirilmesi gerektiğini bizlere gösteriyor.”
HEDONİK AÇLIKTAN KURTULMAK İÇİN NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİYOR?
Bu soruma “Kişinin belirli yemek saatleri olmalı. Hoş gelen atıştırmalıklar evde veya iş yerinde kolay ulaşılabilir yerde olmamalı. En önemlisi de birey kendisine “Gerçekten aç mıyım?” sorusu mutlaka sormalı” cevabını veren Cansu Arslan, şu bilgilerin altını çizdi:
-- Mutfağa sık uğranmamalı. AVM veya restoranların çok fazla olduğu mekânlarda gezinmek tok olsanız bile iştahınızı kabartarak bir şeyler yiyip içmemize neden olabilir. Bu alanlarda kısıtlı vakit geçirmek en doğrusu olacaktır. Vitamin-mineral eksiklikleri herhangi bir besine karşı fazla istek duyulmasına sebep olabilir. Özellikle çikolata, kırmızı et, peynir ve tatlı gibi keskin tatlara olan aşırı istek ve yönelim, genellikle altta yatan vitamin-mineral eksikliğiyle bağlantılıdır.
-- Rutin kan sayınları ihmal edilmemeli. Sosyal medyada yemek hesaplarına belli bir saatten sonra bakılmalı. İyi bir uyku düzeni iştahı yönetmeyi kolaylaştırır bunu da uygulamak çok önemli… İhtiyaç olanın dışına çıkmadan, israf etmeden, sadece haz duygusunu yaşamak adına yememeye özen gösterilmeli.