Türk askerinin bir gece sessiz sedasız gerçekleştirdiği Süleyman Şah türbesi operasyonu bir tarafıyla yürek burkucu tabii, ama bir tarafıyla da doğru karar. Yürek burkucu, çünkü Osmanlı hanedanının atası olduğuna inanılan Süleyman Şah’ın “Türk toprağı” kabul edilen türbesinin nakledilmek zorunda kalınması mutlu olunacak bir olay değil... Sembolik anlamda bile olsa bir toprak kaybından söz edenler de büsbütün haksız sayılmazlar.
Diğer yandan ise bu doğru bir karar, çünkü bu operasyon gerçekleştirilmeseydi IŞİD tehdidine karşı burayı savunmak için -veya bir saldırı durumunda cevap vermek gerekeceği için- Suriye topraklarına ciddi sayıda asker sokmamız gerekecekti. Bunun anlamı belli: Türkiye’nin 4 yıldır direndiği bir talebi istemeden yerine getirmek zorunda kalması. Yani Suriye’ye tek başına müdahale etmesi… Suriye bataklığına şimdikinden çok daha fazla batması… (Bu bakımdan söz konusu operasyon aynı zamanda bazı çevrelerin bir süredir dolaşımda tuttukları “hükümet Suriye’ye asker sokmak için Süleyman Şah türbesini bombalamayı planlıyor” tezviratını da boşa çıkaran bir hamle.)
2011’de Suriye iç savaşının patlak vermesinden itibaren Türkiye’nin buraya -tek başına- müdahale etmesi yolunda baskılar başlamıştı. Zira güçsüz muhalefetin Baas rejimini yıkması zordu. Batılı devletler hem Rusya ile karşı karşıya gelmekten çekindikleri için hem de müstakbel rejimin niteliği konusundaki belirsizlikten dolayı bu işten geri duruyorlardı. Suudiler veya Katarlılar da kendi içyapıları ve bölgesel bazı şartlar dolayısıyla bunu yapamazlardı. Öyleyse Türkiye yapsın dediler.
Türkiye buna yanaşmayınca görünür ve görünmez baskılar başladı. Sadece dışarıda değil, içeride de “Türkiye ne duruyor, ordu neden Suriye’ye girmiyor” diyenlerin baskısı vardı hükümetin üzerinde. O günlerde özellikle Gülenciler bu kampanyanın bayraktarlığını yapıyorlar, “Ordu Şam’a” diye naralar atıyorlardı. Bir de Suudi ve Katar devletlerinin ajanları vardı bu propagandayı sürdüren. (Gazete yazarları olarak, asıl amacın bölgede Şii-Sünni gerilimine dayanan bir “soğuk savaş” atmosferi yaratılması olduğunu söyleyerek bu propagandanın karşısında duranlarımız da birilerinin düşmanlığına hedef olduk.)
Neticede Türkiye hem bazı baskılara dayanacak gücü olmadığından hem de komşu ülkedeki siyasi şartların değişmesinin zorunlu kılmasıyla- bir süre sonra ilk günlerdeki Suriye politikasında ciddi anlamda bir değişiklik yapmak zorunda kaldı ama “tek başına müdahale” baskılarına da boyun eğmedi.
Suriye politikaları konusundaki eleştirilerimizi saklı tutarak, Süleyman Şah türbesi operasyonuyla ikinci defa bu tuzağa düşmekten kurtulduğumuzu söylememiz gerekiyor. Türbenin yine Suriye sınırları içinde bir başka bölgeye taşınması ise hem meselenin sembolizminin muhafazası bakımından hem de Türkiye’nin tampon bölge vb. kavramlarla ifade edilen politikalarına uygun stratejik bir adım.
Bizi Süleyman Şah operasyonunu gerçekleştirmek zorunda bırakan bir süreç var ortada. Bu süreçte yapılan yanlışları konuşmak, eleştirmek herkesin hakkı. Ama Suriye politikamızı eleştiriyoruz diye çok doğru bir kararla yapılan bu operasyona karşı çıkmak mantıksız.
Türkiye’nin güney sınırında oluşmuş bulunan tablodan dolayı mutlu değiliz elbette ama daha kötü bir tablonun önlenmesi için atılan bir adımdan şikâyet edenleri anlamak da zor. Süleyman Şah operasyonuna karşı çıkanlar türbeyi korumak için ordumuzun Suriye’ye girmesini mi tercih ederlerdi?
Bu vesileyle, operasyon sırasında bir kaza sonucu şehit olan Başçavuş Halit Avcı’ya Allah’tan rahmet, ailesine ve Türk Ordusuna başsağlığı diliyorum.