Rektör seçimleri ve ucuz muhalefet

Hiç düşündünüz mü, bizdeki siyasi muhalefetin iktidara yönelttiği eleştiriler neden iktidarın kendi içinden gelen en küçük özeleştiri örnekleri kadar bile etkili olamıyor?

Kimse kusura bakmasın, izlenen muhalefet anlayışının içtenlik ve iyi niyet kokusu taşımıyor olması bunun sebebi. Bu meselenin temelde siyasi kültürümüze ait bir mesele olduğu da muhakkak. Yani bugün iktidarda olan kadrolar yarın muhalefette yer alacak olsalar özlediğimiz muhalefet tarzını bize gösterebilirler mi, ondan da emin değilim. Çünkü bizde muhalefet anlayışı analitik değil, refleksif.

Mahalle maçlarında acemi futbolcular ayaklarına gelen topa “gelişine” vururlar ya bizdeki muhalefet de önüne gelen gündem konusuna gelişine vuruyor. Herhangi bir konuda iktidarın doğru bir şey yapmasına ihtimal vermeyen bir muhalefet anlayışıyla iktidarın yaptığı ne olursa olsun karşı çıkıyor. Hatta kimi zaman el ele verip hep birlikte sahip çıkmamız gereken bazı millî konularda bile muhalefet sırf muhalefet etmek için tamiri imkânsız yanlışlar yapabiliyor.

Haberin Devamı

Muhalefet denen şeyi öyle görmüşüz, öyle öğrenmişiz. Muhalefeti “Hubb-ı Ali’den değil, buğz-ı Muaviye’den” dolayı yapıyoruz. Yani hükümetin yaptığı bir işe ülkemizin hayrına olmadığını düşündüğümüz için değil, iktidarı yıpratmak amacıyla karşı çıkıyoruz. Ama bunu yaparken ülkemize zarar verip vermeyeceğimizi veya toplumumuzu bir kazanımdan mahrum edip etmeyeceğimizi hesap etme gereği duymuyoruz. Avrupalıların deyimiyle, “Leğendeki kirli suyla beraber içindeki bebeği de” düşünmeden sokağa atıyoruz. Mesela Balkan Savaşları sırasında “Edirne’yi Enver alacağına Bulgar alsın” diyebilen bir sözüm ona muhalefet örneği var geleneğimizde.

Rektör seçimleri hakkında söylenenlere bakın. Muhalif siyasetçiler, muhalif aydınlar, muhalif gazeteciler günlerdir veryansın ediyorlar. Üniversitede yapılan seçimlerde en çok oyu alan rektör adayı değil, ondan daha az oy alan kişi atanmış. “Demokrasi bu mu!” diye haykırıyorlar. Bu eleştiriyi yapanlar cehaletlerinden dolayı bu lafları söylemiyorlarsa kötü niyetli ve samimiyetsiz bir muhalefet anlayışıyla karşı karşıyayız demektir. Çünkü mevcut YÖK sistemi içinde üniversite rektörleri seçimle değil, atamayla belirleniyor. Seçim adı verilen süreç “eğilim belirleme” amaçlı bir tür anket aslında. Doğru olan sistem budur demiyorum, hali hazırda mevcut olan sistem bu. Beğenmiyorsanız bu sistem değişsin dersiniz ama “neden cumhurbaşkanı en çok oyu alan adayı değil de ikinci oy alanı atadı” diye feryat etmek için ya cahil olmak lazım ya da kötü niyetli. Unutmayın ki çok bayıldığınız önceki cumhurbaşkanları da aynı şeyi yaptı. Çünkü sistemin gereği bu.

Haberin Devamı

Aslına bakarsanız, mevcut YÖK sisteminin iyi yanları da var, kötü yanları da. Rektörlerin seçimle değil atamayla belirlenmesi de öyle. Mesela İstanbul Üniversitesinde tıp fakültesi mensuplarının sayısal çoğunluğundan dolayı bugüne kadar top mensubu olmayan hiçbir rektör gelmedi. Sevgili doktorlarımız hangi siyasi görüşten olursa olsunlar doktor olmayan adaylara oy vermediler çünkü. Kenan Evren’den bu yana bütün cumhurbaşkanları -sıralamada birinci de olsa, dördüncü de olsa- doktor adaylar arasından birini rektör atadılar. Bu yüzden Hukuk, Edebiyat, İlahiyat, İletişim vb gibi sosyal bilim alanları hep üvey evlat muamelesi gördü. Şimdiyse en çok oy alan tıp profesörünün yerine ikinci oy alan tarih profesörünün rektör olarak atanması belki bu gidişatı tersine çevirebilir. Burası bardağın dolu tarafı. Ama cumhurbaşkanlarının tercihlerinde ister istemez siyasi kriterlerin rol oynaması mevcut sistemin zaaf noktalarından biri.

Haberin Devamı

Ne var ki “idari bağımsızlık eşittir akademik bağımsızlık” da diyemezsiniz. Gelişmiş ülkelerin hiçbirinde üniversite rektörlerini mahalle muhtarı seçer gibi seçmiyorlar. 1970’lerde üniversitelerimizin nasıl feodal yapılara dönüştüğünü bilirsek bize gerekenin de idari değil akademik özerklik olduğunu kavrayabiliriz. Üniversiteye yönetecek kişinin oy çokluğu esasına göre belirlenmesinin akademik sonuçlarını da böylece hesap edebiliriz.

Ne olursa olsun mevcut YÖK sisteminin ihtiyaca cevap veremez durumda olduğunu görerek sorun çözücü yeni bir sistemin inşası üzerinde kafa yormamız lazım. Siyasi görüşümüz ne olursa olsun Türk üniversitelerinin akademik kalitesinin nasıl yükseltileceğine odaklanmamız lazım. Peki, bunu yapabilir miyiz?

Haberin Devamı

Böylesi çözüm odaklı somut vaatlerle değil, slogan atarak veya hamaset yaparak halktan oy alabiliyorsak hayır.

DİĞER YENİ YAZILAR