PKK ve müttefikleri epeydir “Türkiye’nin IŞİD’e yardım ve destek verdiğine” ilişkin bir algı oluşturmak peşindeler biliyorsunuz. Derdi üzüm yemek değil, bağcı dövmek olan umum liberal-sol muhalefet de asılsız, temelsiz ve açıkça yalan olduğunu herkesin bildiği bu propagandayı siyasi amaçla kullanmaktan geri durmadı. Gülen cemaati ise en başından itibaren MİT tırları spekülasyonuyla bu işin içindeydi. Hükümetin Suriye’nin kuzeyindeki Bayırbucak Türkmenlerine yardım götürdüğünü açıkladığı tırların IŞİD’e silah taşıdığına ilişkin iddialar bilahare 6-7 Ekim cinayetlerine de bahane oldu. PKK güçleri Kobani’de sıkıştığında Türkiye’yi IŞİD’e yardım etmekle suçladılar, sokağa dökülüp masum insanları katlettiler.
Suruç saldırısı sonrasında da aynı iddialar derhal gündeme geldi. PKK hücreleri “Suruç’taki saldırıda hayatını kaybeden insanların intikamını almak için” kalleşçe pusu kurup askeri, polisi katletmeye başladılar. Oysa Suruç katliamı olsa olsa Suriye’nin kuzey bölgesinde otorite boşluğu yüzünden açığa çıkan toprağı ele geçirme kavgasının Türkiye sınırlarına taşmasıyla ilgili olabilirdi. Buna rağmen göz göre göre Türkiye’yi suçlamak, ateşkesi bitirdiğini açıklamak ve kalleşçe cinayetlere kaldığı yerden yeniden başlamak akılla ve mantıkla açıklanabilecek bir tutum değil. Öyleyse bizim bildiğimizden veya gördüğümüzden daha başka bir sebebi olmalı PKK’nın bu mantık dışı ve çılgınca tavrının.
Gerçi Çözüm Süreci’ni hiçbir zaman içlerine sindirmediklerini, İmralı’daki devlet görüşmeleri neticesinde Öcalan’ın açıkça çağrıda bulunmasına rağmen silah bırakmak ve sınır dışına çekilmek gibi şartları hiçbir zaman uygulamaya başlamadıklarını biliyoruz... Suriye iç savaşının ortaya çıkardığı fırsatları çözüm sürecine tercih ettiklerini biliyoruz... “Rojava devrimi” adını verdikleri fırsatı kullanarak kuzey Suriye’de bağımsız bir Kürt devleti hayali uğruna kan dökmeye devam etmeyi yeğlediklerini biliyoruz... Aynı zamanda PKK-HDP kodamanlarının Çözüm Süreciyle birlikte Öcalan’ı da İmralı’ya gömmek istediklerini biliyoruz... Seçimden önce “emanet oyları” partisine çekmek için ne özerklik ne öz yönetim ne de öz güvenlik kavramlarını ağzına almayan siyasi kanadın seçimden sonra fabrika ayarlarına dönmekte beis görmediklerini biliyoruz... Biliyoruz ama yine de anlaşılamayan, çözülemeyen bir bit yeniği var bunca çılgınlaşmalarının gerisinde.
O bit yeniğini galiba Suruç katliamının hemen ertesinde IŞİD’e karşı başlatılan operasyon ve bu örgütle mücadele konusunda Batı Koalisyonu yani ABD ile anlaşma ve uzlaşma sağlandığına ilişkin haberler açığa çıkardı. Türkiye başından beri IŞİD karşıtı koalisyona destek veriyordu, istihbarat yardımı sağlıyordu. Ancak sadece hava bombardımanıyla bu mücadelenin başarıya ulaşamayacağını savunuyor ve Suriye sınırının içlerinde tampon bölgeler oluşturularak sahadaki dost unsurlara yardım edilmesi suretiyle IŞİD’in temizlenebileceğini anlatıyordu müttefiklerine Ankara. Anlaşılan o ki son bir kaç aylık süreçte yaşananlar bu konuda Ankara’nın tezinin doğruluğuna ikna etti Amerikalıları. Şimdi Türkiye’nin öngördüğü model çerçevesinde ve Türk askerinin daha etkin rol alacağı bir mücadele başlatılıyor IŞİD’e karşı.
Yani PKK en büyük rakibi ve düşmanı IŞİD’e karşı etkin bir mücadeleye giriştiği için Türkiye’ye savaş açmış görünüyor. Bunda bir mantık olamaz elbette. Öyleyse bir başka ayrıntı daha olmalı. Mesela, bir önceki mücadele konseptinde PYD güçleriyle işbirliği ve IŞİD’den temizlenen alanları PYD’ye bırakmak şeklindeki uygulamadan ABD’nin vazgeçmiş olması böyle bir ayrıntı olabilir. Oluşturulacak tampon bölgelerin denetiminin de Türkiye’de olması hasebiyle IŞİD’den boşaltılacak arazinin bu mücadelede işbirliği yapılacak unsurlara, yani ÖSO güçlerine bırakılması akla daha yakın olduğu için PKK son zamanlarda bu kadar çılgınlaştı belki de.