Konunun uzmanı profesyoneller ile belirli ve dar bir entelektüel çevre dışında pek ilgi çekmediği için duymamış olabilirsiniz ama ABD Başkanı Obama geçen hafta iddiasız ve heyecansız bir “Milli Güvenlik Stratejisi” belgesi yayınladı. Bazıları sorabilir şimdi: Neden iddiasız ve heyecansız? Ve neden görev süresinin dörtte üçü tamamlandıktan sonra? Bu stratejiyi uygulamak için geride fazla vakti kalmadığına göre geç kalmış bir iş değil mi bu?
Tam öyle değil... Bu belgeler yönetimdeki başkanların ülkenin milli güvenliğini sağlamak ve küresel hedeflerini gerçekleştirmek için hangi yolların tercih edilmesi gerektiğine ilişkin görüşlerini kayda geçirme anlayışıyla hazırlanıyor.
Obama bundan önceki ve ilk strateji belgesini 5 yıl önce, 2010’da yayımlamıştı. Şimdiki başkan işbaşına geldiği sırada ABD dış politikası 11 Eylül saldırısı sonrasındaki Afganistan ve Irak işgalleriyle duvara toslamış bulunuyordu. Somut bir başarı elde edilemediği gibi, ABD’nin en yakın müttefikleriyle arası açılmış ve hepsinden daha önemlisi işgal operasyonları sırasında verilen kayıplar ülke kamuoyunda ciddi tepkilere yol açmıştı. Bu ortamda ve biraz da bu ortamın etkisiyle Başkanlığa seçilen Obama yayımladığı ilk strateji belgesinde önceki Başkan George Bush’un “önleyici savaş” doktrininin ve tek taraflı askeri güç kullanma anlayışının terk edildiğini ilan etmişti.
Demokrat yönetim bunun yerine “ortaklarla birlikte hareket etme” anlayışını geçirmek istiyordu. 2010 tarihli belgede doğrudan dile getirilmese de yeni yönetimin dış politika anlayışı Obama’nın akıl hocası diye anılan Bzezinski’nin ifade ettiği bir ayrıma dayanıyordu: Carter döneminin millî güvenlik danışmanı Brzezinski’nin 2005’de yayınlanan “Tercih” (The Choice) başlıklı kitabının alt başlığı şu şekildeydi: “Küresel Hâkimiyet mi? Küresel Liderlik mi?” Yani ABD küresel etkinliğini tahakkümle değil, diğer aktörlerle işbirliği içinde hareket ederek sürdürebilir…
Obama görev süresi boyunca bu anlayış doğrultusunda hareket etmeye çalıştı. Irak ve Afganistan’daki askerini çekti, yeni krizlerde de kendi askerini devreye sokmadı. Mesela Libya’ya müdahale sırasında perde arkasında durup askeri operasyonu Avrupalı ortaklarına bıraktı. Ne var ki Obama’nın milli güvenlik stratejisi çerçevesinde yürütülen dış politikanın da netice itibarıyla Amerikalıları fazlaca memnun etmiş olduğu söylenemez.
En yakındaki konulara bakacak olursak, mesela Suriye ve Ukrayna gibi kriz alanlarında Rusya’yı aşıp bir çözüm getiremedi. Müttefiklerine yol gösteremedi; “küresel liderlik” gerçekleştiremedi. Çok önemsediği İran konusunda da ilerleme sağlanamadı. Filistin meselesi eskisinden bile daha kaotik bir hale dönüştü.
Son olarak IŞİD herkes gibi ABD’nin de başına dert oldu. Obama'nın Kongre'den savaş yetkisi istemeye hazırlandığı belirtiliyor. Amerikan Kongresi, 13 yıl aradan sonra ilk kez bir başkanın savaş yetkisi talebine cevap verecek. Bu durum aynı zamanda Obama doktrininin de sürdürülebilirlik niteliğini tartışmaya açabilecek bir aşamayı gösteriyor.
Peki, yazının başında sözünü ettiğim Şubat 2015 tarihli “Milli Güvenlik Stratejisi” belgesi ne söylüyor bu konularda? Özetle şunu: Mevcut küresel sorunlar ABD olmadan çözülemez. Ama bunları ABD de tek başına çözemez…
Yorum sizin…