Bu sütunda önceki gün çıkan yazımızın başlığında bir soru cümlesi vardı: “HDP’ye oy emanet edenler şimdi ne yapacaklar?” Özetle, belirli bir somut amaç doğrultusunda 7 Haziran seçiminde oylarını “üstelik artık bütün Türkiye’nin partisi olmaya yönelmiş olan” HDP’ye emanet eden bir kesimin şimdiki hissiyatının ne merkezde olabileceğini soruyorduk. Seçimden sonra “fabrika ayarlarına” dönmekte tereddüt etmeyen ve bu çerçevede PKK’nın cinayetlerine yarım ağızla olsun itiraz etmeye yanaşmayan etnik milliyetçi partiye destek verenler yaptıklarından pişman olmuş olabilirler mi?
Bu soruyu sordum, çünkü toplumun genelinde bu sorunun daha ziyade arzu edilen cevabın işitilmesi ümidiyle sorulduğunu gördüm. Bunu soranlar aslında şöyle düşünüyorlar: “HDP’ye emanet oy verenler AK Parti’ye ve Erdoğan’a bir ders vermek istediler. Kendi partilerine oy verdiklerinde bir şeyin değişmeyeceğini gördüler, oysa HDP’nin barajı geçmesi AK Parti’nin tek başına iktidar olmasına engel olacak bir aritmetik oluşturabilecekti. Aynı zamanda Erdoğan’ın istediği Başkanlık rejiminin meclisten geçmesi de imkânsız hale gelecekti.
Doğru veya yanlış, böyle bir amaç doğrultusunda oylarını emaneten HDP’ye vermiş olan kesim şimdi oy verdikleri bu partinin PKK terörü karşısındaki tutumunu görünce pişman olmuş olmalıdır. Saz çalan eş genel başkanın tatlı diline kanıp bu partinin geçmişinden sıyrılarak ‘Türkiye partisi’ olmaya yöneldiğine inanan kişiler şimdi hayal kırıklığına uğramış olmalıdırlar...”
İşte, HDP’ye oy emanet eden kitle hakkında böyle düşünüyor toplumun geri kalanı çoğunlukla... Benim gözlemim bu... Ne var ki yine gözlemlerim bu yaklaşımın pek isabetli olmadığını gösteriyor. Yani 7 Haziran’da “belirli bir somut amaç doğrultusunda” HDP’ye oy vermiş olan söz konusu kesim seçimden hemen sonra “ateşkesi sona erdirdiğini”
açıklayıp cinayetlerine kaldığı yerden yeniden başlayan PKK ile arasına mesafe koymadı diye bu partiden yüz çevirmeye niyetli görünmüyor. Görebildiğim kadarıyla çoğunluğu eski CHP seçmeni olan bu kesim için “AKP her halükarda PKK’dan daha tehlikeli.” Dolayısıyla mevcut iktidar yapısını yerinden edecek olan her kim olursa olsun ona destek vermeye meyyal bir kitle var karşımızda. Bu PKK da olabilir, ABD de olabilir. Bu noktada çok fazla ideolojik tercih yapılmayabiliyor. Haddizatında son seçimin sonucu iktidar partisi tek başına hükümet kurabilme gücünden mahrum kaldı ama yine de “AK Partisiz bir hükümet” formülü bulunamıyor. Yani yürekler soğumadı bu kesimde hâlâ... Şunu da gözden kaçırmamak lazım: Bir kısım laik-sol seçmenin teveccühü HDP’yi bir tür “cephe partisi”ne dönüştürdü. Mevcut iktidara karşı en etkili mücadele burada verilebilir diyenlerin buluştuğu geçici bir adres. Çünkü bunlar CHP’nin gücünün yetmediği bir şeyi yapabiliyorlar: İktidarın canını acıtabiliyorlar.
Onun için seçimden sonra ateşkesi bitirdiğini açıklayan PKK, ailesiyle birlikte çarşıda-pazarda dolaşan veya evinde uyuyan savunmasız askerleri, polisleri katletmeye başlayınca terör eylemleri değil, devletin başlattığı operasyonlar eleştiri konusu oluyor. Hatta “seçim yatırımı” olarak değerlendiriliyor. Bunu yalnızca kırk yıllık HDP’liler söylüyor değil. Oylarını emaneten HDP’ye vermiş olan kesim içinde bu tür mantık dışı argümanları savunanlar da çok fazla benim görebildiğim kadarıyla... Hâsılı kelam, kendi kişisel gözlemlerime dayanarak söylüyorum, 7 Haziran seçiminde oylarını HDP’ye emanet etmiş olan ve çoğunluğu eski CHP seçmeninden oluşan kitlenin bu tercihlerinden pişmanlık hissettiğine dair emare görünmüyor pek... Ama, dediğim gibi, bunlar benim gözlemlerim yalnızca... Belki ilerleyen günlerde gelişmiş tekniklerle ve bilimsel yöntemlerle yapılacak kapsamlı kamuoyu araştırmaları bu konuda daha sağlıklı bir veri tablosuna ulaştırabilir bizi.