Kudüs… Ey Kudüs!

Kudüs ve Filistin kelimeleri bizim için büyülü kelimelerdir. Duyulduğunda bizi heyecanlandıran kelimeler… Geçtiğimiz günlerde Filistin topraklarında bulunduğum beş güzel gün boyunca bu kelimelerin büyüsünün ötesinde, o coğrafyanın büyüsünü bizzat yaşadım. Haberlerden takip etmişsinizdir belki, o gezinin onur konuğu “Edebiyat”ımızın “usta”sı Nuri Pakdil’di. Filistin’e ve Kudüs’e karşı beslediği büyük aşkın nişanesi olarak senelerdir üzerinde “Kudüs” yazan gümüş bir bilekliği sağ kolunda taşıyan Nuri Pakdil seksenbirinci yaşını sürdüğü bugünlerde hayatında ilk defa Kudüs’ü ve Filistin’i görecekti. Bir grup gazeteci arkadaşımızla birlikte biz de bu anlamlı buluşmaya şahitlik ettik.

Pakdil gibi Filistin’i ve Kudüs’ü ilk defa görenlerden biri olarak ben de kendi adıma anlatılmaz bir deneyim yaşadım bu gezide. İnsanlığın ortak medeniyet tecrübesinin başladığı yerlerdeydim. Özellikle küçük mavi gezegenimizin batı yarımküresinde yaşayan toplumların neredeyse tamamının zihin ve gönül dünyalarını şekillendiren Akdeniz medeniyetinin on binlerce yıllık tarihi boyunca metafizik arayışlarımıza zemin olmuş özel bir coğrafyanın kalbindeydim…

Haberin Devamı

Tek tanrı inancının beşiği kabul edilen bu topraklar bugünkü dünyadaki üç büyük dinin tabiri caizse kalbinin attığı coğrafya. İnanışa göre, tek tanrı akidesinin “baba”sı İbrahim Peygamber’in hayatının önemli bir bölümünü geçirdiği ve kabrinin bulunduğu yer burada. Gerek Kitab-ı Mukaddes’te gerekse Kuran-ı Kerim’de adı geçen diğer peygamberlerin birçoğu gibi... Hristiyanlığın doğduğu yer de burası…

İslam inancına göre peygamberimizin miraç yolculuğunun başlama noktası olan Mescid-i Aksa ve diğer kutsal ve tarihi mekânlarıyla adeta bir etnoloji ve teoloji tarihi müzesi kimliği taşıyan Kudüs şehri bu coğrafyanın manevi başkenti. Ne var ki yine dini referanslara dayalı olarak kurulan İsrail devletinin işgal edip ebedi başkent ilan ettiği şehir de Kudüs. Bu kutsal şehrin ve çevresindeki coğrafyanın bugün yaşadığı sıkıntıların kaynağı Tanrının kendilerine vaat ettiği devleti kurmak için her şeyi mübah görenler.

Haberin Devamı

Binlerce yıl önce atalarının yaşadığı toprakların kendi ırklarının tapulu malı olduğuna inanan Siyonistler yirminci yüzyılın başlarında işgal ve terörle yerleşmeye başladıkları bu ülkede Avrupalı emperyalist güçlerin desteğiyle 1948’de devletlerinin kuruluşunu ilan ettiler. 1967 savaşında ise o tarihte tek bir Yahudi’nin bile yaşamadığı Doğu Kudüs ve Batı Şeria bölgesini işgal ettiler. İşgalden bu yana buralarda yeni yerleşim yerleri kuruyorlar, Hıristiyan ve Müslüman Arapları yurtlarından sürüp bu toprakların tamamını Yahudileştirmek için akla hayale gelmedik zulüm ve baskı örnekleri sergiliyorlar.

Ancak her şeye rağmen hayat devam ediyor… Ümit devam ediyor… Filistin’de hayatın devam etmesi, ümitlerin devam etmesi için çaba göstermek gerekiyor. Siyasi mülahazaların ötesinde şunu söylemek lazım: Bizim devletimizin bu coğrafyada yaptığı işler hayatın ve ümidin devamını sağlamaya yönelik hem maddi hem de manevi alanda çok değerli katkılar. Bu noktada özellikle TİKA’nın çalışmaları başka coğrafyalarda olduğu gibi- burada da göz dolduruyor. Bir yanda hastaneler, okullar, su kuyuları açılıyor, diğer yanda bu topraklardaki Osmanlı kültürel mirasını ayakta tutmaya yönelik çalışmalar sürdürülüyor.

Haberin Devamı

Kendi adıma TİKA’nın çalışmalarının çoğunu öteden beri ilgiyle ve takdirle izliyordum. Ama Filistin’de geçirdiğim beş gün içinde TİKA Başkanı Serdar Çam ve ekibinin vizyonunu ve fedakârca gayretlerini daha yakından gözlemleme imkânı bulunca devletimizin geleceği adına ümidim arttı. Bunu da söylemek isterim. Keza başta Büyükelçi Mustafa Sarnıç olmak üzere Filistin Başkonsolosluğumuzun bütün çalışanları orada bize gurur verecek bir duruş ve çaba sergiliyorlar. Eksik olmasınlar.

DİĞER YENİ YAZILAR