Davutoğlu-Kılıçdaroğlu görüşmesinin yaklaşık 4,5 saat sürmüş olması her iki tarafın da koalisyon konusunu ciddiyetle ve samimi bir arzuyla ele aldıklarını gösteriyor olmalı. Buna rağmen bu toplantıda net bir sonuca ulaşılmamış olması müzakere edilen maddelerin zorluğundan ziyade her iki partinin iç dengeleri ve tabanlarının hassasiyeti bağlamında varlığı bilinen genel siyasi problemlerle ilgili görülmeli. İki genel başkanın önümüzdeki günlerde yeniden bir araya geleceklerinin açıklanmış olması ise bu problemlerin aşılması yolunda ortak bir iradenin mevcudiyetini gösteriyor.
Bu tabloya bakıldığında AK Parti ile CHP arasında sürdürülen görüşmelerin belirli bir aşamaya gelmiş olduğu, koalisyon kurmanın zorlukları yanında artık girilen bu yoldan dönmenin de zor olduğu görülebiliyor. Partilerin tabanlarında bu girişime itirazlar olabilir. Ama toplumun genelinde siyasetteki iki ana akımın temsilcilerinin işbirliğine yönelik bir istek olduğu da inkâr edilemez. Haddizatında 7 Haziran seçimde ortaya çıkan tablo seçmenin böyle bir koalisyon hükümetinden yana görüş bildirmesi olarak okunmak durumunda. Her iki partinin de bu koalisyonun içinde olmalarını zorlaştıran dâhili ve harici faktörler mevcut olsa da, klişe bir tabirle ifade edecek olursak, ellerini taşın altına koymalarını gerektiren bir kamuoyu beklentisi de var.
Üstelik 7 Haziranda ortaya çıkan seçmen iradesine rağmen ve hatta bu iradeyi görmezden gelerek takınılacak bir tavrın seçmen tarafından hoş görülmeyeceği ve bunu yapan tarafın bir sonraki seçimde cezalandırılabileceği düşünülmeli. Dolayısıyla artık bu aşamadan sonra ne AK Parti ne de CHP “masadan kalkan taraf” olmayı göze alamaz. Onun için sürebildiği kadar sürecektir görüşmeler.
Bu noktada AK Parti’nin zorlukları CHP’den daha fazla. Çünkü elinde birden fazla seçenek var: Hem AK Partisiz bir hükümet formülü siyaseten imkânsız olduğu için ister şimdi isterse bir erken seçimden sonra ya CHP ya da MHP ile koalisyon kurabilir, hem de bir erken seçimde oylarını çok az artırsa bile yeniden tek başına iktidar olma imkânına kavuşabilir. Bu yüzden AK Parti cenahında koalisyondan ziyade erken seçimi tercih etmek gerektiğini savunan kesimin argümanları güçlü görünüyor. Ne var ki bir erken seçimde AK Parti oylarında beklenenin aksine bir durum oluşursa bundan partinin sadece bugünün değil, geleceğini dahi etkileyecek ciddiyette sonuçlar çıkabilir. Bu riski göze almak kolay olmasa gerek.
Bir de şu var: AK Partinin aritmetik olarak yeniden tek başına iktidar olma imkânı bulmasının parti adına “hayırlı” bir gelişme olup olmayacağı da tartışılabilir. Artık yönetilemez hale gelmiş görünen toplumsal kutuplaşmayı zararsız noktaya çekebilmek için yapılması gerekeni AK Parti’nin tek başına iktidar olarak yapması zor olabilir. Üç yıl önce Gezi Parkı olaylarıyla zirve noktasında patlayan gerilimin azaltılması yönünde siyasi adımlar atılmadı; neticede toplumun bir kesiminde AK Parti karşıtlığı veya Erdoğan nefreti marazi bir şekle ulaştı. Öyle ki dünün ulusalcıları sırf AK Partiye zarar vermek için bölücü Kürt partisine oy verebiliyorlar. Hatta bu kesimin PKK cinayetlerine bile göz yumma veya bunları devlet yapıyor diyen PKK propagandasına inanma eğilimine girebilmesi kutuplaşmanın geldiği tehlikeli noktanın göstergesi. Bu tabloda kimin kabahatli olduğunu tartışmaktan ziyade bu sağlıksız duruma çare arayıp bulmalı siyaset kurumu.
Hâsıl-ı kelam, iki parti arasında yapılan görüşmeleri sadece koalisyonun şekil şartları veya bakanlık pazarlıklarından ibaret göremeyiz. Bu bağlamda, genel başkanların yeniden bir araya geleceklerine ilişkin açıklamanın bir anlamı daha olabilir: Açıklamada heyetlerin veya önceki gün olduğu gibi heyet başkanlarıyla birlikte liderlerin değil, tek başına liderlerin buluşmasından söz edilmesi iki genel başkanın baş başa görüşecekleri anlamına geliyorsa bir koalisyonun kurulma ihtimalinin her zamankinden fazla olduğunu söyleyebileceğiz. Çünkü bu tür konularda bazı engellerin aşılması ancak lider inisiyatifiyle mümkün olabiliyor.