Fikrimi baştan söyleyeyim: HDP eş başkanı Demirtaş’ın “PKK silah bırakmalı” çağrısı olumlu bir gelişme. Gerçi bunca zaman boyunca işlenen cinayetlere sesini çıkarmayıp şimdi tam da HDP’nin seçim hükümetinde yer almasının sorgulandığı bir dönemde bu açıklamayı yapmasında içtenlik aramak boşuna; ama olsun... Sebebi ne olursa olsun önemli olan meşru zeminde siyaset yapmak zorunda olan bir yapının meşruiyetin kaynağı olan milletle karşı karşıya gelinemeyeceğini görmüş olmasıdır. Zaten bu tür gruplar demokratik sistemin içine ne kadar girerlerse o kadar hukuka ve millet iradesine baş eğmek zorunda kalırlar. Demokrasinin güzelliği budur...
Öyle ki PKK’nın 7 Haziran sonrasında apar topar ateşkesi bitirdiğini ilan edip başlattığı yeni terör süreci biraz da HDP’nin meşru bir zeminde güçlü bir aktör olması ihtimaline karşıydı... Ama tek sebep bu değil. En büyük sebep de değil... Bilhassa konunun uluslararası dengelere müteallik boyutu önemli. ABD’nin İran’la yakınlaşma adımlarının hem PKK hem de Suriye’deki Esed rejimi açısından paha biçilemez bir ümit kaynağı olduğunu görmezden gelemeyiz. Zaten PKK’nın çözüm sürecinden vaz geçip ateşkesi bitirmesi ve terörü tırmandırması Türkiye’nin iç dengelerinden çok Ortadoğu bölgesindeki dengelerle ilgili olarak alınmış bir karara dayanıyor. Dolayısıyla HDP’nin veya Demirtaş’ın bu hususta ne düşündüğünün çok fazla anlamı yok.
HDP veya Demirtaş açısından Anayasa gereği kurulacak seçim hükümetinde yer almak önemli olabilir... Buna bir engel oluşmasına karşı tedbir almak gerekebilir... Keza, yenilenen seçimlerde yeniden yüksek oranda bir oy almak önemli olabilir... Bunun için toplumun çeşitli kesimlerine 7 Haziran öncesindeki gibi sevimli bir görüntü vermek zorunda olabilir... Oylarını HDP’ye emanet etmiş olan kesimleri elden kaçırmamak için bir şeyler yapması gerekebilir. Ama bunların hiçbirinin ne Kandil için, ne PKK’nın Avrupa kanadı için bir önemi olmadığından Demirtaş’ın da İzmir’de söylediği o lafın çok fazla arkasında durabilmesi zor.
Ancak, arka planından bağımsız olarak, Demirtaş’ın açıklamasının yeni taraftar kitlesini oluşturan bir kesim üzerinde iyi bir tesir bıraktığı muhakkak. Politik tercihlerini savunmak için etnik ayrılıkçı bir terör örgütünün işlediği cinayetleri savunmak zorunda kalmaktan kurtulacaklarını ümit ederek bir parça ferahladılar bu arkadaşlar. Ama bu ferahlamanın uzun süreli olmayacağını düşünseler iyi ederler. Eninde sonunda aynı noktaya gelecekler. Tıpkı etnik ayrılıkçı terör hareketini başlangıçta “masum talepler” adına destekleyen liberal-sol aydınların bugün gelinen noktada PKK’nın her yaptığına hak verip meşruiyet tanımaları gibi...
Yani çeşitli -haklı veya haksız- sebeplerle geleneksel politika araçlarından ümidi kesip en sonunda HDP sempatisi limanına demir atmış olanlar bugünkü cinayetlerin sorumluluğunu da yüklenmek zorundalar. Çünkü Kürtçü hareketin bütün tezleri ve talepleri haklı olsa bile silah kullanmayı, insan öldürmeyi haklı kılacak şartlardan yine de söz edemezsiniz. Hele hele neredeyse bütün gerekçeleri ortadan kalktıktan sonra PKK terörüne sempati duymak veya meşruiyet atfetmek ancak topluma karşı duyduğu nefretle, öfkeyle dengesi bozulmuş hastalıklı bünyelerin işi olabilir. Akıl, mantık ve vicdan buna cevaz vermez. Dolayısıyla Demirtaş’ın İzmir’de söylediği laf yalnızca söylenmiş olmakla kalırsa sizi bu sorumluluktan kurtarmaz.