Geçen yılın 25 Aralık’ında devlet içindeki paralel yapının siyasi iktidara yönelik girişimi püskürtülmüştü. Ama bugün o hadiseden söz etmeyeceğim. Nasıl olsa bir yıldır konuşup durduğumuz bu konuyu konuşmak için daha çok vesile bulacağız. Baksanıza, Cemaatin emniyet içindeki örgütlenmesi üzerine yazdığı kitap yayınlandıktan hemen sonra solcu terör örgütü üyesi diye hapse atılan sağcı emniyet müdürü Hanefi Avcı için verilen ceza Yargıtay’da onandı. Öteden beri bu yöndeki kararlarıyla tanınan 9. Daire’nin kararı gösteriyor ki Cemaatin ne yargıdaki etkinliği son bulmuş durumda, ne de daha önce yapmış olduklarından dolayı bir pişmanlık duymaları... Demek ki 25 Aralık ve benzerlerini daha çok konuşacağız.
Tabii bu bizim kendi yerel gündemimiz. Mesela dünya nüfusunun üçte biri için 25 Aralık’ın en büyük dinî bayramlarının tarihi olmasından başka anlamı yok. Ama kendi yerel gündemimiz açısından da başka 25 Aralıklar var. “Nereden çıktı şimdi bu” demeyecekseniz, 25 Aralık tarihinin aynı zamanda İsmet İnönü‘nün de ölüm yıldönümü olduğunu hatırlatmak isterim. İnönü ismi bugünlerde Şişli Belediyesi’ndeki tuhaf tartışmalar dolayısıyla gündemde ama İsmet Paşa’nın çok güçlü bir siyasi figür olarak Türkiye’nin yakın dönem siyasi hayatında oynadığı kritik rolün tartışılması hâlâ önemli.
CHP geleneğinden gelen veya bu siyasi çizgiye yakın duran gruplar için İnönü öncelikle Atatürk’ün başlattıklarını devam ettiren “ikinci adam” olarak bir tür bayrak. CHP karşıtı gelenekten gelenler içinse tek parti rejiminin bütün olumsuzluklarını şahsında temsil eden bir şer figürü... İnönü’nün böylesine bir olumsuzluk simgesi oluşu büyük ölçüde Atatürk’e yönelik eleştirinin hem yasal yönden hem de siyasi bakımdan sakıncalı olduğu dönemlerin zorunluluğu...
(Bu iki grup dışında farklı bir İnönü analizi rahmetli Attila İlhan‘a ait olandır. Nevi şahsına münhasır bir Atatürkçülük anlayışı olan sosyalist şairimize göre cumhuriyetin kuruluş döneminde yapılan bütün yanlış işlerin sorumlusu İsmet Paşa’ydı. İlh...)
İşin doğrusu, aradan bunca zaman geçtikten sonra yakın tarihimizin siyasi figürlerini olumlu ve olumsuz yanlarını görmezden gelmeden, artılarıyla ve eksileriyle değerlendirebilme olgunluğuna erişmiş olmamız gerekiyor.
İsmet Paşa’nın milli mücadeledeki rolü dışarıda bırakılarak sadece siyaset adamı olarak yaptıkları değerlendirilecek olursa, muhasebe defterinin
“artılar” hanesinde iki büyük sevap var: Biri 1938 sonrasında ciddi bir restorasyon başlatarak Atatürk döneminde devlet yönetiminden tasfiye edilen Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele gibi milli mücadele kahramanlarının itibarlarını iade etmesi.
Diğer büyük sevabı ise Türkiye’yi ikinci dünya savaşına sokmayışı ve bu savaşın sonunda Türkiye’nin batı bloğu içinde yer alabilmesi için çok partili rejime geçilmesine iktidarı bırakma pahasına- razı oluşu...
Muhasebe defterinin “eksiler” sütununa bakıldığında ise, yine iki büyük günah görüyoruz: İlki Atatürk döneminde başlatılmış olan modernleşme ve kültür devrimi politikalarının kendi milli kültürümüzün aleyhine olarak ve kimi zaman vandallıkla sürdürülmesi.
Diğer büyük günahı ise 27 Mayıs darbesinde oynadığı talihsiz rol. Hem askerleri Demokrat Parti’ye yönelik darbe girişimine teşvik edici tutumu, hem de cunta üzerindeki kredisini harcamamak için- Menderes ve arkadaşlarının idamını durdurmak için çaba göstermekten imtina edişi.
Görüldüğü gibi, aradan yeterince süre geçtikten sonra ve topyekûn bir değerlendirme yapıldığında bir siyasetçinin 40 yıl boyunca yapıp ettiklerinden sadece belli başlı konu başlıkları kalıyor geriye. Diğerleri yaşanmışlıklarıyla kalıyor.