Siyasi partilerimiz bir koalisyon hükümeti kurmayı başaramadılar. Geriye tek bir seçenek kaldı: Cumhurbaşkanının bir “seçim hükümeti” ataması. Anayasaya göre, bu hükümette partilerin milletvekili sayıları oranında temsil edilmesi gerekiyor. Yani burada HDP’li bakanlar da yer alacak. HDP hâlihazırda meşru bir parti ama bu legal boyutun arkasında bambaşka bir tablo daha var. Herkes biliyor ki bu parti kendine ait iradesi olan, politikalarına ve eylemlerine kendi başına karar verebilen biri yapı değil. Nitekim seçimden önce söyledikleri bütün sözleri yutmak zorunda kalsalar bile PKK’nın cinayetlerine, ses çıkarmayı bırakın, gerekçe üretmeye çalışan bir tutumdalar bugün. İsteseler de başka türlü davranamazlar. Ama zaten bugün istemedikleri bir şeyi yaptıklarını da söyleyemeyiz. Çünkü siyasi kanadıyla, silahlı kanadıyla bunlar yekvücut aslında… Ortak bir amaç doğrultusunda ortak bir stratejiye bağlı olarak faaliyet gösteriyorlar. Silahlı kanat ateşkesi bitirdiğini açıklayıp Türkiye’ye karşı savaş açtığında siyasi kanat “ben yüzde onüç oy alıp mecliste 80 sandalye kazandım, illegaliteye destek vermem” diye itiraz etmiyor. O da gereğini yapıyor. Siyasi kanat için de, silahlı kanat için de Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurulma fırsatı Türkiye’deki Kürtlerin bütün taleplerinin karşılanmasından daha önemli. Çünkü ne olursa olsun Türkiye’deki kazanımları sınırlı olacak… Ama Suriye’nin kuzeyinde kurulacak bir Kürt devleti Türkiye’deki Kürtlerin de bağımsızlığa doğru yürüyüşlerinin güvencesi olacak.
Öcalan’la yürütülen müzakereler itibarıyla PKK artık geçmişteki “bağımsız Kürdistan” hayalini terk etmek bir yana özerklik talebini bile askıya almıştı. Geldikleri yer yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması talebinden ibaretti. Ama iç savaş dolayısıyla oluşan otorite boşluğu PKK’nın Suriye kanadının belirli bölgelerde etkinlik kazanmasına yol açınca eski hayaller dirildi. Her zamanki gibi bazı Batılı güçlerin kendilerine göz kırptığını da görünce, zaten hiçbir zaman içlerine sinmemiş olan ve Öcalan’ın kendisini kurtarmak için icat ettiğini düşündükleri Çözüm Süreci’ne sırtlarını dönüverdiler.
Ne var ki Suriye’nin kuzeyinde oluşturmaya yöneldikleri bağımsız Kürt devletinin önünde bazı engeller vardı. IŞİD’e karşı savaşmaları için batılı güçlerden teşvik görmüşlerdi ama bu güçlerin kendilerini yarı yolda bırakacaklarının emareleri ortaya çıkmaya başlamıştı. Türkiye ile ABD anlaşmış, IŞİD’e karşı mücadelenin sahada ılımlı muhalefete dayanarak yapılmasına karar verilmişti. Yani IŞİD’in elinden kurtarılacak toprak PKK’ya kalmayacaktı. İşte bunun üzerine PKK ateşkesi bitirip saldırılarına başladı. Türkiye’yi bu işten vazgeçirmek ümidiyle, vaz geçiremezse de bunun intikamını almak amacıyla her gün askerimizi, polisimizi şehit ediyor PKK. Kandil’in politikalarından ayrı, kendine ait bir ajandası bulunmayan siyasi kanat da bu kanlı kampanyanın propaganda ayağını yürütüyor.
Bütün bu tablodan bağımsız olarak bakıldığında bile, PKK her gün askerimizi, polisimizi şehit ederken bu örgütün siyasi kanadının seçim hükümetinde yer alacak olması kabul edilemez. HDP’li bir hükümeti bu toplum kaldıramaz. Bu hükümetle gidilecek seçimden de kimseye hayır gelmez. Sandıktan hiç beklenmedik sonuçlar çıkabilir. Benden söylemesi…