Ne siyasette ne de sosyal hayatta olaylar her zaman istediğimiz gibi gelişmiyor. Bazen iyi senaryo gerçekleşiyor, bazen kötü senaryo. Ama galiba beklediğimiz iyi senaryolar daha az gerçekleşiyor. Sözgelimi 8 Haziran sabahı her bir siyasi aktör kendisiyle ilgili mümkün senaryoları masanın üstüne yatırıp hesap yapmaya başladı. Görebildiğimiz kadarıyla bugün o hesapların çoğu boşa gitti. Çünkü genellikle iyi senaryolar gerçekleşmedi. Mesela MHP önce “HDP’li bir hükümet formülasyonu içinde yokum” tavrıyla kendi tabanında ve genel olarak sağ seçmen nezdinde olumlu puan topladı; ama sonra “ne olursa olsun herhangi bir koalisyon içinde yer almam, hatta hiçbir azınlık hükümetine de destek vermem” tavrı sonucunda ülkenin HDP’li bir hükümete mahkum edilmesinin günahını üstlendi. En azından toplumdaki algı bu yönde. MHP yönetiminin “iktidar nimetinden fedakarlık etmek uğruna da olsa siyasi duruşumuzdan taviz vermeyiz” mesajı döndü dolaştı “herkes gibi biz de önce siyasi çıkarımızı düşünürüz” mesajına dönüştü halkın gözünde.
Keza AK Parti’nin de iyi senaryoları gerçekleşmedi. Bu parti içinde CHP ile veya MHP ile koalisyon kurulmasından yana olanların değil, erken seçime gidip şansımızı bir kere daha deneyelim diyenlerin dediği oldu. Ama bu ikinci grubun kafasındaki senaryo bu değildi. “MHP herhalde HDP’li bir hükümetin kısa süreli de olsa ülkeyi yönetmesine izin vermeyeceğine göre seçime kadar iş başında kalacak bir AK Parti azınlık hükümetine destek verir” diye düşünüyorlardı. Gerçi MHP’den bu anlamda bazı sinyalller hatta taahhütler de aldıkları söyleniyor ama siyasette kapalı kapılar arkasında verilen sözlerin değeri olmuyor pek. Dolayısıyla beklenen iyi senaryo değil, hiç beklenmeyen kötü senaryo gerçekleşti AK Parti açısından da.
Bu durumda gerek MHP’de gerekse AK Parti’de farklı seçenekleri savunmuş olanların haklı çıkmaları son tahlilde bir kıymeti harbiye taşımıyor. Önemli olan toplumun genelinde ve özellikle kendi seçmen tabanları nezdinde partilerin bu süreçte yaptıklarının nasıl değerlendirildiği. Yaklaşık iki ay sonra gerçekleşmesi beklenen erken seçim işte bu değerlendirmenin yapılacağı platform olacak. Yani parti yöneticilerin o günkü tabloya bakıp “7 Hazirandan bu yana ne değişti ki” dememeleri gerekir. Çünkü hem 7 Haziran’da seçmenin verdiği mesaja genel anlamda nasıl bir mukabelede bulunulduğu hem de partilerin ve liderlerinin spesifik olarak bir hükümet kurulması konusunda nasıl bir performans sergiledikleri toplumun ve tabanların yaklaşımını değiştirebilecek ölçüde önemli.
7 Haziran’dan bu yana siyasette dengeleri değiştiren bir diğer faktör de PKK terörünün yeniden azmış olması. Biliyorsunuz, PKK ve destekçileri “savaşı” hükümetin başlattığını, böylelikle erken seçimde milliyetçi seçmenin oylarını AK Parti’ye yöneltmeyi planladıklarını iddia ediyorlar. Hem içeride hem dışarıda bu deli saçmasına inanmak isteyenler de çıkabiliyor. Çünkü insanoğlu inanmak istediğine inanır sonuçta. Ama koskoca bir toplumu aptal yerine koymak veya çocuk kandırır gibi kandırabileceğini düşünmek akıllıca değil. Her şey her kesin gözü önünde olup bittiği için bu tür iddiaların anlamı yok. Yani terör örgütleriyle mücadele ediliyor diye sandıktan iktidar partisine ekstra oy çıkacağını düşünmek mantıksız. Çünkü bir ülkede terör olayları artmışsa, her gün şehit haberleri alınıyorsa, insanların can güvenliği azalmışsa bundan dolayı işbaşındaki kadrolara desteğin artacağını düşünmek pek gerçekçi olmaz. Zaten PKK terörünün azması iktidar açısından kötü senaryolardan birinin gerçekleşmesiydi.