Birkaç gündür Abdullah Gül’ün adı seçim sonrasına ilişkin senaryolar çerçevesinde dolaşımda. Buna göre, eski cumhurbaşkanının yeniden siyasete döneceği ve AK Parti’nin yönetimine ağırlığını koyacağı iddia ediliyor.
Ortaya atılan bu iddia konusunda yapılan açıklamalara bakıldığında Gül’ün adına kendi camiasından hiç kimsenin itirazı olmadığı görülüyor. Gerçi, bana sorarsanız, Gül’ün yuvasına dönmesinin AK Parti’ye paha biçilmez bir güç kazandıracağı belli olduğu için partinin çıkarını düşünen birinin buna itiraz edeceğine ihtimal verilemez. Ama siyasette kişisel çıkarlar çoğu zaman kolektif çıkarların önüne geçebildiğinden bunun bir tartışma konusu olması da doğal.
Her şeyden önce parti tabanında Gül’e yönelik sevgi ve saygı herkesin bildiği ve gördüğü bir hakikat. Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı ve nihayet Cumhurbaşkanlığı görevlerindeki başarısını da cebinde taşıyan Gül kendi kurduğu partiye dönmek için bir davete ihtiyaç duymaz; ne zaman istese kapıyı vurmadan içeri girip oturabilir. Diğer yandan, gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerekse Başbakan Davutoğlu’nun sıcak ifadeleri Gül’ün partisine dönüşü konusunda tavanda bir itirazın da söz konusu olmayacağını gösterdi.
Peki, bu konuda Abdullah Gül’ün kendi fikri ne? Aktif siyasete dönmeyi istiyor mu veya “bugünkü şartlarda” bunu ister mi? Cumhurbaşkanlığı görevinin son günlerinde, yine benzer beklentileri, “Bugünkü şartlarda gelecekle ilgili bir siyaset planım yok” açıklamasıyla geri çeviren Gül, o gün bahsettiği “şartlar”ın bugün değiştiğini düşünüyor olabilir mi?
Ben buna ihtimal vermiyorum. Ama anladığım kadarıyla eski cumhurbaşkanının çevresindeki kişilerin böyle bir arzusu var. Gül kendi yakın çevresinden gelen bu yöndeki baskılara hayır demekte zorlanabilir. “Davet şartı”nın ortaya atılması da bundan olabilir. Gerçekten de 11. Cumhurbaşkanına saygınlığına yakışır tarzda bir davet yapılmaması durumunda bütün bu konuşulanlar havada kalacaktır.
Gül’ün siyasete dönmekten imtina etmesine yol açabilecek bir diğer sebep kamuoyunun bir bölümünde Davutoğlu’nun gücünü dengelemek için veya Davutoğlu’nun alternatifi olarak kendisine ihtiyaç duyulmuş olduğu için eski partisine çağrıldığına dair bir kanaatin dolaşımda olmasıdır. Bu kanaat öncelikle Erdoğan ile Davutoğlu’nun onarılmaz derecede bir anlaşmazlık içinde oldukları kabûlüne dayanıyor. Bu yüzden de Gül’ün eski partisine dönüp siyaset yapmasını aslında mevcut başbakanı bertaraf etmek isteyen Cumhurbaşkanı’nın istediğini iddia edenler var. Mesela ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu konu hakkında “AKP Davutoğlu’ndan memnun değil, yeni alternatif arayışlarına girmişler” yorumunda bulundu.
Bu çok mantıklı değil. Genel seçime birkaç ay kala partinin ve hükümetin başındaki kişiden memnun olmadığını söyleyecek veya ima edecek bir siyasi aktörün çıkabileceği düşünülemez. Ayrıca göreve geldiği günden beri 7 gün/24 saat koşuşturan, söylem ve proje üreten, üstüne üstlük kendisini tabana sevdirebilen Davutoğlu’nun başarısız olduğunu söylemek zor.
Cumhurbaşkanı ile uyumunda problem olduğu için Davutoğlu’ndan vaz geçildiği iddiası da mantıksız, Gül’ün cumhurbaşkanıyla daha uyumlu olacağı için “alternatif” görüldüğü iddiası da. Erdoğan’ın her ikisini de yıllardır yakından tanıdığı iki siyaset arkadaşından değil de son birkaç hafta içinde karşısına çıkan iki yabancıdan söz ediliyor sanki.
Şu da var: Cumhurbaşkanı ile Başbakan sadece ekonomi yönetimi ve hususen Merkez Bankası’nın politikaları konusunda farklı yaklaşımlara sahip görünüyorlar. Oysa Gül’ün hem bu konuda hem de Suriye ve Mısır krizlerinden Avrupa ile ilişkilere kadar birçok alanda farklı görüşlere sahip olduğu biliniyor. Yani “Davutoğlu Erdoğan’la uyumlu çalışamıyor; Gül olsa daha uyumlu çalışır” lafları iyice temelsiz.
Ama bütün bu laflar Gül’ün siyasete dönme kararını etkileyebilir. Daha Fazilet Partisi yıllarında Erbakan’a bayrak açarak Yenilikçiler hareketinin liderliğini yapmış, ardından Tayyip Erdoğan ve diğer arkadaşlarıyla birlikte bugünkü iktidar partisinin temellerini atmış, en kritik dönemlerde başbakanlık, dışişleri bakanlığı, cumhurbaşkanlığı görevlerinde bulunmuş bir siyasetçiye şimdi birtakım basit parti içi mücadeleler içinde bazı roller yakıştırılması hoş değil. Ne var ki sadece toplumun belirli bir kesiminde bile olsa böyle bir algının mevcudiyeti Gül’ün adım atmasını zorlaştıracaktır. Çünkü bunca yılda inşa ettiği kişisel imajını berhava etmemek için -doğal olarak- böylesi bir fotoğrafta görünmek istemeyecektir.
Gül’ün partisine dönmesi içtenlikle isteniyorsa bu engelleri ortadan kaldıracak adımların atılması gerekir.